XIII

561 28 12
                                    

Bir şeyleri ruhumda duyumsayıp, onları özümsemek hayatta karşılaştığım en yorucu deneyimlerden biriydi. O şeylerin başını çekense, duygular olurdu muhtemelen. Çünkü, bu gece hissetmek, çok sık başıma gelmiş ve beni afallatmıştı.

Hafif bir gerginlik geçmişti üzerimden, ardından şaşkınlık tırının altında ezilmiştim. En büyük darbe sona saklıydı, ürkmüştüm. Endişeyi uzun zamandan sonra kanıma sızarken yakalamıştım. Bununla sonlanacağını düşünmüştüm.

Ancak, karşımda dikilen insan, bütün beyin çarklarımın durmasına sebep olmuştu. Anka'nın yanımda durduğunu kendime kabul ettirmem uzun zamanıma mal olmuştu.

O da benden farklı değildi. Ilgaz'a şöyle bir baktıktan sonra, arkasına neredeyse gizlenmiş olan küçük bedeni görmüştü. Bakışlarımla buluştuğunda bir an kaşları çatılsa da Ilgaz'a dönüp ne olduğunu sorarcasına bakmıştı.

Hayır, beni şaşırtan ne olmalıydı onda karar kılmakta zorlanıyordum. Ağzımı açıp bir kelime etmeme müsaade etmezlerken, kendi aralarında geçen konuşmayı sadece dinleyebildim.

"Ne işiniz var burada?" Anka'nın sorusu üzerine omuz silken Ilgaz'a baktım. Bu çocuk değil miydi onu ölümüne kovalayan, kitapçıda arayan?

Anka'nın gri gözleri şüpheyle üzerimizdeki kıyafetlerde dolandığında, Ilgaz konuşmaya yeltendi. "İçeri geçebilecek miyiz artık?"

Anka, kapıdan çekilmeden çatık kaşlarla beni süzerken boynunu çıtlatmıştı. "Bekleyin biraz." dedikten sonra kapıyı yarım bir şekilde açık bırakarak dönüp içeri gitti. Bir süre konuşamadım, merak etmem yanlış mıydı? Homurtuma sahip çıkamadım, Ilgaz hala bana bakmamakta ısrarcı olurken.

"Bir açıklamaya ihtiyacım yok mu?" diye agresif bir şekilde sorduğumda, yaslandığı duvardan istifini bile bozmaya gerek duymadan bana baktı.

"Benim eve gidemezdik. Halim beni tanıyorsa evimi de biliyordur." dedi benim kelimelerimi bana hatırlatarak. Histerik bir şekilde güldüm, sinirlerim öylesine yıpranmıştı ki, nefesimi kontrol etmekte güçlük çekiyordum.

"Benim hiç aklıma gelmemişti çünkü." diye söylendim. Gözlerim kapandığında, başımda kendine yer edinen ağrının farkına vararak kaşlarımı çattım. "Burada ne işimiz var?" diye ısrarla sorduğum an, içeriden sesler gelmişti. Ilgaz, anında yaslandığı yerden doğrularak, ne olduğunu anlamama müsaade etmeden, beni çekerek arkasına almıştı.

Ağzım şaşkınlıkla aralanırken dehşete düşmüş bir şekilde ona bakmadan edemedim. Ne yapıyordu şimdi? Çok geçmeden, kapı hırsla aralandı ve bağrı, bacağı açık olan bir kız dışarı çıktı. Siyah saçları dağılmıştı ve eteği yamuk duruyordu. Yüzünü incelememe fırsat bırakmadan topuklu ayakkabılarını yere vurarak uzaklaştı. Ilgaz, içeriden gelen seslerin, sadece bir kıza ait olduğunu anlayınca kolumu serbest bırakmış çatılan kaşlarını düzeltmişti. Ancak ona garip bir şekilde bakan bana döndüğünde, bakışlarını kaçırmakta gecikmemişti.

Onu anlayamıyordum.

Kapıda beliren Anka, içeri geçmemiz için yer açarken, Ilgaz, elimi kavrayarak hafif adımlarıma yön vermişti çünkü hala kendimde değildim. Hemen kapının sağ tarafı oturma odası gibi duruyordu, orta boy bir televizyon ve biri çift kişilik, diğeri tek kişilik olan iki koltuk vardı. Hiçbiri Ilgaz'ın evindeki gibi modern değildi fakat dağınıklığıyla birlikte ev gibi hissettiriyordu. Soluma döndüğümde, mutfakla karşılaştım. Ancak içerisini seçemiyordum. Önümde uzanan koridor ise, yatak odası ve banyoya açılan kapıları barındırıyordu muhtemelen.

PERDELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin