XIV

586 31 15
                                    

Alışkanlıklar, bırakılması zor birkaç eylemden ibaret değildi.

Zamanın raflarında her anının, bir kitap gibi sıralanması, bugün olduğum insanı oluşturuyordu. Yaşanmışlıkların gölgesinden kaçarak, serinliği bulmayı ümit edemezdim. Zaten kim umuttan bahsedebilirdi ki?

Karamsarlıksa adı, kabul etmeye hazırdım. Sadece bitik yılların bütün enerjimi sömürmesi, umrumda olmazdı ve ben arkama dönüp bakmazdım. Ancak o kitap sayfalarındaki mürekkep darbeleri benliğimde silinemez bir şekilde duruyorlardı. Can çıkardı ama o izler...

Aynanın yansıttığı görüntüm, uzun zamandır uykusuz kalan birine benziyordu. Göz altlarım çökmüş, beyaz kısımlar kanlanmıştı. Halbuki benim durumum, uyku alışkanlığımdan sapmamdan başka bir şey değildi. Dakikalar saatleri kovalarken, kimse beni uyandırmaya tenezzül etmemişti ve ben ondan önceki gecenin yorgunluğunun verdiği havayla tam yedi saat uyumuştum.

Bünyeme tersti.

Derin bir şekilde soluğumun kaçmasına izin verdikten sonra gözlerimi kapattım, parmaklarım saçlarımın arasından sıyrılarak, avuç içlerimin şakaklarımla buluşmasına yardım ederken hala kirpiklerimin altından gözlerimi inceliyordum. Sonunda pes edip, kollarımı iki yanıma düşürmüştüm. Bir omuz silkmelik zaman diliminde umursamadığıma karar vermiş, banyodan çıkmıştım.

Koridorda duraksayıp kapıyı kapatırken sesleri kulağıma ilişmişti. Yavaş bir adımla yanlarına doğru ilerledim. Sesini duyabiliyordum, tınısı ateş gibiydi. Kızgın gibi.

"Sana dediğimi dinle." Anka, Ilgaz'a harika tavsiyelerini empoze etmeye çalışıyordu muhtemelen. Ne dediği umrumda değildi ancak her ne derse tersini savunmaya hazırdım. Bir adım daha attığımda görüntüleri de gözüme bulaşmıştı. Ilgaz, Anka'nın dedikleriyle ilgilenmiyor gibiydi. Ona bakmıyor, pantolonunun kemerini geçiriyordu sadece. Anka, onun bu umursamaz haline dayanamamış olmalıydı ki, başını iki yana yatırıp kendini sakinleştirmek istercesine çıtlattı.

Ne olduğunu öğrenmek için içeri yavaş adımlarla girdiğimde ikisinin de bakışları üzerime çekilmişti. Anka ters bakışlarını yolladıktan sonra arkasına dönerken Ilgaz'ın üzerimi düz bir şekilde süzdüğünü fark ettim. Başıyla arka tarafımı işaret ederek bana seslendi. "Birkaç parça bir şey aldım. Geri döndüğümde seninle konuşmam gerekenler var."

Sözleri üzerine az önceki düşüncelerimi onaylamıştı fakat kaşlarım istemsizce çatıktı. Sandalyenin sırt kısmında bir kot pantolon ve her zaman giydiklerimden bir tişört duruyordu. Kıyafetlerimi seçerken, dikkatle analiz etmiş olması yutkunmama sebep olmuştu. Ancak asıl mevzu bu değildi.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordum ona doğru bir adım atarak, Anka uzaklaşmış mutfak pervazına yaslanmıştı, kulağı bizdeydi. Zaten gizlemek gibi bir amacı yoktu, direkt suratıma dönük delici bakışlarını hissedebiliyordum.

Telefonunun ekranını kontrol ettikten sonra kilitleyip cebine atışını izledim. "Halamı görmeye." dedi kısa bir şekilde, tepki veremeyecek kadar afallamıştım. Yasak bir his ruhuma çöreklenerek nefesimi kesmişti.

"Ne?" diye sordum düz bir sesle, üzerimdeki hisleri aceleyle silkeledikten sonra. "Hayır." diye itiraz ettim düşünmeden. Nedenini asla öğrenmek istemeyeceğim bir şekilde, gitmesini istemiyordum, lanet olsun! Derin bir nefes aldıktan sonra üzerime doğru bir adım attı, boyu uzun olduğu için başımı hafifçe arkaya atmak zorunda kalmıştım.

"Hemen döneceğim." dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Beni rahatlatmaya çalışıyorsa, şu an saçmalıyordu. Çünkü bu tür telkinlerle avunmayacak kadar olgundum, tutulmamak için verilen sözlerden farkı yoktu. Başımı iki yana salladım soğukkanlılıkla.

PERDELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin