XVIII

317 21 3
                                    

18.bölüm

"Kim olduğunu bulabildin mi?"

Soru Ilgaz'dan gelmişti. Ses tonunun büründüğü tını, üç yudumda bitirdiğim suyun bardağını, mermer tezgaha atarcasına bırakmama neden oldu. Aniden arkama döndüğümde geniş mutfağın ortasına konuşlandırılmış tezgaha ait sandalyelerden birine oturmuş olan Anka'yı görmüştüm.

Hangi arada buraya girdiğini fark edememiş olsa gerektim.

Ben, tekrar eski işime odaklanıp, bardağı makineye yerleştirirken, derin bir şekilde nefeslendiğini duyabildim. Sorunun cevabını duymak istememin sebebi, tarlaya ekilmiş asıl mahsulü mahveden, yabani ot misali ruhumda çimlenmiş olan meraktı.

"Kim olduğunu bilmiyorum, elimde sadece sahte bir isim ve dikkat etmediğim bir sima var." dedi Anka yavaşça, dertli hali, bütün bedeninden buram buram etrafa yayılıyordu.

Bunu, ne olduğunu bilmeseydim, anormal karşılayabilirdim. Ancak gözetimi altında sorguya çektiği mahkumunun kendi adamı tarafından öldürülmesi her şeyi açıklığa kavuşturabilecek nitelikteydi.

O pis kokulu, nemli depoda geçen kanlı günün üzerinden yalnızca kırk sekiz saat geçmişti. Adamın dağılmış yüzünü sadece bir saniyeliğine görmüş olsam da, sanki gözlerim benden izinsiz onun fotoğrafını çekmiş, her bir köşesini, zihnime boyamıştı. Hiçbir bulanıklık yoktu karede.

Ilgaz'ın beni dışarı sürüklemesine sesimi çıkaramadığım o süre zarfı boyunca, Anka depodaydı. Çok geçmeden çıkmış olsa da elinde çürümeye başlamış olan bir cesetten başka bir şey yoktu.

Birisi biz dışarı çıktığımızda, silahını çekip adamın kafasına sıkmıştı.

"Muhtemelen Halim'in göt korkusundan yanıma yerleştirdiği bir adamdı." dedi Anka, düşüncelerimin kaydığı kısmı doldurarak. Eğer Halim, ölümüne dövüldüğü halde ağzından işe yaramaz iki üç cümle fırlayan bu adamı ölü istediyse, korkulacak pek çok sırrı, bir hamal gibi taşımak zorunda kalmıştı.

"Demek ki adam, bildiği şeylerin ne olduğunun farkında değilmiş." dedi Ilgaz doğru bir noktaya parmak basarak. O sırada onlara doğru dönüp tezgaha yaslandım, kollarımı önümde birleştirmiştim.

"Şu adamı öldüren kişi..." diye başladığımda söze, ikisi de aniden kafasını bana çevirip, garip bir bakış fırlatmıştı, sanki orada olduğumu yeni fark ediyorlarmış gibi. "Halim'in adamıysa... Ne zaman yanında başlamış?" diye sordum, son kısmı Anka'ya bakarak.

"Çocuklara sordum, çok olmamış. Belki bir buçuk iki ay falan." dedi gözlerini benden çektikten sonra, kafası karışmış gibi kaşları kırışmıştı. "Neden?"

Derin bir nefes bırakıp kollarımı çözdüm, aklımda sıkışmış kalan her fikrin kafesini açar gibi. "İki ay öncesinde ikimizin de seninle bir ilgisi yoktu." dedim, neyi kastettiğimi sindirebilmesi için bir süre duraksadım. "Bütün bu şeylerin, olacağını sadece tahmin mi etti, İrem?" diye sordum, bunun mantıksız olduğunu düşündüğüm, hem surat ifademdeki yarım alaycılıktan hem de sesime yansıyan tınıdan belli oluyordu. "Ya da..." diye başlamıştım ki Ilgaz sözümü kesti.

"Ya da sen de en başından beri bu oyunun içindesin." dedi benim sözlerimi aklımdan seçip, cımbızla çıkarmış gibi. Kaşları teorinin, bütün senaryoya nasıl da cuk diye oturduğunu tespit etmiş gibi çatıktı, gözleri ise bir noktada asılı kalmıştı.

"Aynen öyle." derken gözlerimi sonunda Anka'ya çevirebildim. Onun da pek bir farkı yoktu. Bu, ona da mantıklı gelmiş olsa da oyunda nasıl bir yeri olabileceğini anlamaya çalışırken kafası daha da karman çorman olmuş olmalıydı.

PERDELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin