II

1.6K 111 73
                                    

Üzeri yer yer parçalanmış, kalitesiz, ucuz, patlak plastik top, çocuğun ayağı altında inleyerek tok bir ses çıkardı. İçinde neredeyse hiç hava bulunmamasına rağmen rotasını şaşırmadan iki taşın arasından geçti. Golün sahibi olan küçük eller havaya kalktı ve bir sevinç nidası koptu, takım arkadaşları onun etrafını sararak, minik dünyalarındaki bu küçük olayı kutladılar. Mutlu görünüyorlardı, içlerini asla bilemezdim. Muhtemelen aç, evsiz ve kimsesiz olduklarını unuttukları nadir yerlerden biriydi burası. Futbol sahası yerine kullandıkları dar, pis ve korku dolu sokak arası... Çünkü bildikleri en iyi yer burasıydı, kimse onlara şaşalı yaşamların var olduğunu anlatmamıştı. Zaten bunu ileride kendileri keşfedecek ve dehşetin azgın dalgalarında boğulacaklardı. Benim gibi.

Kısacık boyuyla topu yakalayamayan kaleci, arkadaşları tarafından kötü bakışlara maruz bırakılmıştı. Gülümsemek istedim, el sürülmemiş masumluklarına, keşfedilmemiş yalnızlıklarına ve yazılmış kaderlerine...

Yaslandığım soğuk duvar kavurucu sıcakta beni rahatlatan tek sığınaktı, burnum çöp kokusuna çoktan alışmış olduğundan belki, rahatsızlık duymayı bırakmıştı. Zaten gücü sınırlı olan ay ışığının girmeye üşendiği bu sokakta oturmamın bir sebebi yoktu. Kafamı dağıtmak istediğim zamanlar gelir ve onları izlerdim. Bugün de böyle olmuştu.

Küçük çaplı maçlarına geri döndüklerinde, bacaklarımı kendime çekerek kollarımla sardım. Çenemi dayadığım başım, oyunu takip ederken sürekli sağa sola oynuyordu. Çenemin altı eski kotumun kumaşı yüzünden tahriş olacaktı, umursamadım.

Fakat on dakika sonra sıkıldığımı fark etmiştim, yerimden kalktım. Aslında bu duyguyu böyle adlandıramazdım. Daha çok sinirlenmiştim, her şeyden bihaber olan minik kalplerin varlığı ve insanların onlara karşı umursamazlığı, beni her seferinde çileden çıkarıyordu.

Bu yüzden yanlarında çok fazla kalamıyordum, direnmeye çalışsam da çaresizlikleri, çaresizliğim buna izin vermiyordu. İçimde başlattığım protesto, yine içimde son buluyordu. Kısır bir döngüye giriyor, kendimi kilitliyordum.

Çıkmaz sokağın tek girişine doğru attığım iki adımdan sonra tezahüratlar kesildi, insanların fark etmeden önünden geçip gittiği bu girintide hayat bir anlığına durur gibi oldu.

O sırada adımlarım yavaşladı istemsizce, her seferinde aynı konuşmayı yapmak istemiyordum. Bencilceydi ama onları görmek istemiyordum bazen. Birinin elimden kavradığını hissettiğimde yumuşak olmaya özen göstererek arkamı döndüm. Kirli, dağınık, kıvırcık, siyah saçlarıyla, kömür karası canlı gözleriyle bana bakan küçük, dişlerimi sıkmama neden olandı. Esmer teni bazısı taze, bazısı eski bir hatıranın pençesinden kalma yaralara ev sahipliği yapıyordu.

“Nereye Deniz abla? Yeni başlamıştık.” İnce sesi, ümitsizlikle titriyor, kavruluyordu. Yutkunarak gözlerimi yumdum. Sakinleşmek istedim, onu bırakmalıydım. Onları alışkanlık haline getirmemeliydim. Bu ne benim için ne de onlar için hayırlı olurdu.

Onları bırakıp gittiğimde yıkılırlardı. Bir zamanlar benim yıkıldığım gibi... Üzerimdeki küçük küp ağırlaşırken gözlerimi açtım. Kızdığımı sanmış olacak ki, bu sefer bakışlarında korkuyu gördüm.

Gülümsemeye çalışarak ona döndüm. Ellerimi saçlarının arasından geçirdim ve karıştırdım. Bana gülümsedi, bu hayatımda değişemeyeceğim tek görüntüydü. Mutsuzlukla harmanlanmış hayatında iki saniyeliğine kıvrılan dudak uçları...

PERDELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin