XV

477 32 8
                                    

Damağıma tutunan kuruluk, dilimin yapışmasına neden olurken nefesimi içime kilitlemiştim. Dehşetin buram buram yayıldığı sokaklara ait bir gürültü olsa da beklentimin tamamen dışına çıkmış olan bu ses, cehennem ateşiyle kavrulan bu havada kanımın, damarlarımda kristalleşmesine sebep olmuştu. Zonklayan benliğim tutunacak bir dal aradığından belki, bedenime ne zaman emir verdiğini geçirdiğim kısa şokta fark edememiştim; sol elim, Ilgaz'ın kolunun üzerindeydi.

Anında geri çekilirken, farklı bir çukurun dibine kaymıştım bu sefer de. Ne halt yemeye bu duruma düşmüştüm?

Ilgaz, çözülmesi gereken bir bulmacaydı; ipuçları her tarafa saçılmış, fakat alfabesi bana yabancıydı.

Aynı anda üzerime kokusu sinen şaşkınlığı atmıştım ki bir başka tını, beni sert bir şekilde, bin bir zorlukla çıkışına tırmandığım kuyuya geri itmişti. Halim'in adamının sesiydi bu. Emir? Belki Enes... Hatırlamıyordum. Ses tonları gittikçe artarken, az önce itinayla kaçtığım kolun sahibi, bileğimi kavramıştı.

Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım, planı neydi?

Sorumu algılamış gibi, "Gidiyoruz." dediğinde, kaşlarımı çattım. Gözlerim Anka'ya kaydı, onun da benden farklı olmadığını sezebilmiştim. Ancak onun muhatabı Ilgaz değil, silah sesinin yükseldiği köşeydi.

O sırada az önce masada oturduğunu anımsadığım adamlardan birinin bize doğru yaklaşmakta olduğunu fark ettim. Nefes nefese yaklaşıp, ayağa fırlamış olan bize baktı, Anka'yı buldu bakışları en son.

"Ekrem... Adamlarıyla gelmiş." dediğinde Anka'nın gözleri kısılmıştı ancak hemen ardından garip bir gülümsemeyi dudaklarıyla buluşturdu; alayın aroması vardı içinde. Adını bir türlü çıkaramadığım adam, demek ki buydu.

"Uzun zaman olmuştu. Bu küçük kız da bize bahane oldu." dedi hafifçe bana doğru dönerek, ona sert bir bakış fırlattım. Aynı köşeden bir kez daha aynı tok ses duyuldu, kurşunun nereye isabet ettiğini düşünmek istemedim.

Anka, bunun üzerine suratını hafifçe buruşturarak bize döndü. Ilgaz'a, "Arka tarafta kalan duvarlarda sığ bir yer var, oradan çıkın." dedi kaşlarımı daha da çatmama sebep olarak. Silah sesleri, melodi gibi çağlamaya başlayınca bedenimin hafifçe büzüşmesine engel olamadım.

"Benim için geldiler." dedim, inatçı bir şekilde. Ardından ne diyeceğimi biliyormuş gibi gözlerini devirdi Anka. Ilgaz, bileğimi kavramış durumda olsa da ona bakmıyordum, onun da Anka'dan farkı olduğunu sanmıyordum gerçi. "Kaçmayacağım." diye soludum.

Yanımda kalan Ilgaz derin bir nefes bıraktı. "Sana kaç demiyor, Deniz." diye mırıldandığında, seslerin vücudumu sarstığını hissederek ona döndüm, ne ima ediyordu yine? "Sana basitçe önümden çekil git diyor." dedi yavaş yavaş, dişlerimi birbirine bastırarak yutkundum, ikisinin de bu sakinliği beni sinir ediyordu.

"Beni nasıl da anlıyor." diye homurdanan Anka'ya dönemedim, bakışlarımı inatla Ilgaz'ınkilerden çekmezken. Yine meşhur, göz kaçırma oyunları başlamıştı. Ne yeri ne de sırasıydı halbuki. "Kızı da al git Ilgaz, sizi burada görürlerse, beni de rahat bırakmazlar." dedi Anka, gayet rahat bir şekilde itirafını etmişti.

Sonunda ona dönebildiğimde, gri gözlerinin ciddiyetini hissedebilmiştim. Kimseye varlığımla zorluk çıkarmak istemiyordum, bu, en nefret ettiğim düşüncelerden biri olurdu ancak. Muhtaç olmak, ruhumu sömürüyordu sadece.

Başımı çevirerek Ilgaz'ın bileğime dolanan parmaklarına baktım, fark etmek için en uygunsuz zamandı belki fakat aldırmıyordum dokunuşlarına artık.

PERDELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin