Merhaba. Öncelikle bu bölüme kadar gelen değerli okurlarıma teşekkürlerimi sunarım.
Kafamda kurguladığım bu senaryoyu seviyorum, ileriki bölümlerin de taslağını şimdiden kafamda tasarladım. Yazmayı ve sizlerle paylaşmayı isterim fakat bu bölümleri yazmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele ki benim gibi mükemmelliyetçi bir insansanız, hiç değil. Bir bölümü yazana kadar kafamda on kere kelimeleri dans ettiriyorum. Bölümü tamamladığımda ise paylaşmadan önce en az beş defa okuyup, beğenmediğim yerleri yeniden yazıyorum.
Kullandığım kiplere, eklere, edatlara haddinden fazla dikkat ediyorum, yazdığım bölümü tamamladıktan sonra sesli bir şekilde baştan aşağı tekrar okuyup kulağımı tırmalayan cümleleri yeniden yazıyorum. Bunun sonucunda her bölüm için kafadan üç saat kadar emek veriyorum. Ve bu kadar emeğime karşın beş izlenme iki oy almak tam bir hayal kırıklığı.
Eğer ki bu bölüme kadar geldiyseniz ve hikayenin devamını da okumak istiyorsanız sizden isteğim, hikayeme oy vermeniz ve arkadaşlarınız ile paylaşmanız. Çünkü bu şekilde devam ederse, yazmaya devam etmeyeceğim.
Teşekkür eder, iyi okumalar dilerim.
...
Rüyamın derinliğine bağlı olarak uzun süre uyumuştum. Saat akşam altı civarıydı. Hava henüz kararmamıştı fakat güneşin gökyüzünde yarattığı pembe bir perde vardı. Bu görüntüyü çok severdim doğrusu. Sanki beş dakikalığına dünyanın bulunduğu boyut tamamen değişiyor ve başka bir gerçekliğe bürünüyor gibiydi.
Tabii ki bu şahane gösteri beş dakikadan fazla sürmüyordu. Zaten ulaşılması kolay olan bir şey olsaydı bu kadar kıymetli olur muydu? Sanmam. Her zaman söylerim ve söylemeye de devam edeceğim.
"Kolay ulaşılan şey değersizdir."
Lavaboya gittim ve elimi yüzümü yıkadım. Hala gördüğüm rüyanın tam olarak etkisinden çıkamamıştım. Atlatmam da pek kısa sürecek gibi görünmüyordu doğrusu. Uzun süre sonra ilk kez ailemi rüyamda bu kadar detaylı bir şekilde görmüştüm.
Bu rüya hem onlara olan hasretimi gidermeme hem de daha fazla burnumda tütmelerine sebep olmuştu.
Ah güzel annem... Rüyalarımda bile çekinmeden ışıl ışıl parlıyorsun. Kendimi bildim bileli güzelliğimi senden aldığımı duyuyordum, gerçekten haklılardı. Bu mükemmel gen aktarımı için sana, bu geni atalarımıza bahşettiği için de tanrıya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sahip olduğum tüm saygı kırıntısı sizler için barınıyor bedenimde.
Çalışma odama girdim ve kitaplığımın önünde, ellerimi kitapların ciltlerinde gezdirerek dolaşmaya başladım. Sanki dokunduğum kitaplardaki en önemli olan fakat bir umut gözden kaçırdığımı düşündüğüm bilginin aklımda parlamasını bekliyordum.
Nafile... Zaten elimdeki kitapların hepsini altını çize çize, özetlerini en ince ayrıntılarına kadar çıkararak okumuştum. Hepsini adım soyadım gibi biliyordum. İhtiyacım olan bilginin çoğuna sahiptim, donanımım da oldukça genişti fakat bir yerlerde eksiklik vardı.
Dört sene sonra ilk defa mavi dolunay gerçekleşecekti. Bu süre içerisinde kendimi sürekli geliştirmiştim. Sabahlara kadar çalışıp, alevden oluşmuş ruhuma gerek teorik gerek pratik her türlü bilgiyi aktarmıştım.
Fakat korkuyordum. Ülkeme, dünyama, kendi evrenime dönme şansımın ellerimin arasından kayıp gitmesinden korkuyordum. Bir dört sene daha bu anı beklemekten korkuyordum. Ben korkuyordum. Belki de eksik olan şey cesaretimdi?
Sürekli kendimi övüyor, kendimi diğer insanlardan üstün görüyor ve çok başarılı olduğumu düşünüyordum. Fakat bu tanrı kompleksimin altında, beni bir anda yerlebir etmeyi başaracak olan aşağılık kompleksim yatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYAZ KAN
Teen FictionTanrı sahip olduğu kudretli ışıktan bir parça bölmüş ve beyaz kanlı insanlara vermişti. Bu yüzden beyaz kanlı insanlar, tanrının kendisine en yakın olan çocuklarıydı. Nancy Kosamov, beyazlar dünyasında doğmuş psişik bir insandı. Hükümetin onu kırmız...