6

62 17 38
                                    

Gözlerimi açtığım anda yere yığılmak istemiştim. Dün gece beni dondurarak öldürecekken son anda kaçtığım adam, şimdi yine buradaydı. Kabus gibiydi. Ondan kaçtığımı sandıkça o yeniden karşıma çıkıyordu, her yolun sonu ona çıkan bir labirent misali...

Fakat bu sefer beni öldürmek yerine korumayı tercih etmişti. Adam, yumruğu havada bekleyen Rose'un bileğini tutmuştu. Rose, etrafa resmen içindeki öfkenin kokusunu yayıyordu. Ona mani olan bu adamı bir kaşık suda boğmak istediği o kadar belliydi ki. Fakat nafile. Kız bileğini adamın elinden ne zaman kurtarmaya çalışsa her seferinde başarısız olmuştu. Adam, kızın bileğini o kadar sert tutuyordu ki, parmakları basınçtan dolayı beyazlamıştı.

Bunu gören Albert beni bırakmış, ikilinin yanına gitmişti. Bense sadece yere yığılmış, ağzıma gelen kanları yutuyordum. Dirayet gösterecek gücüm kalmamıştı. Ayağa kalkmak, kaçmak istiyordum. Başaramıyordum. Çaresiz bir şekilde, olmuş ve olacakları seyrediyordum.

Rose adama sürekli bağırıyor, tehditler savuruyordu. Adamsa sessiz bir şekilde gözlerine bakmaya devam ediyordu. Albert'ın kendisine doğru geldiğini görünce Rose'u yere savurdu ve Albert'ın karnına yumruk attı. Attığı yumruk ile ağzından kanın çıkması bir olmuştu. Fakat adam elini Albert'ın karnından çekmiyordu. Ve o çekmedikçe sanki Albert daha da acı çekiyordu. Kendisini ondan uzaklaştırmaya çalışıyor, itiyordu. Fakat adam olduğu yerde kalmaya devam ediyor, Albert'ı geri çekilmemesi için tutuyordu.

En sonunda elini karnından çekti. Albert anında dizlerinin üzerine düştü. Acıyla bağırıyor, karnını tutuyordu. Tişörtünü sıyırdığında bir kez daha bağırdı. Karnının neredeyse tamamı morarmış, kılcal damarları patlamıştı.

Adam ikisine de bakmadan bana doğru gelmiş, beni kucağına almıştı. Neyle karşılaşacağımı bilmiyordum, fakat onun kollarından başka buradan çıkma şansım yoktu. Sonunda derin bir nefes almış ve kendimi tamamen kollarına bırakmıştım.

...

Gözlerimi açtığımda kendimi kötü bir kabustan uyanmış gibi hissediyordum. Sadece nefeslerimi dinledim ve kendime gelmeyi bekledim. Salonda, sofada uzanıyordum. Belli bir süre tavanı izledim. Kafamı çevirdiğimde yaşadıklarımın kabus olmadığını anlamıştım. O buradaydı. Tekli koltukta oturmuş, sehpaya bıraktığım bir kitabı okuyordu. Hareketlendiğimi anlamış olacak ki konuşmaya başladı.

"Sonunda uyandın."

Kısık gözlerle onu inceledim ve cevap verdim.

"Senin burada ne işin var?"

"Burada olmasaydım orada başına neler gelirdi biliyorsun değil mi?"

"Eğer seninle karşılaşmasaydım beni bu hale getirmemiş olurdun ve onlara karşı kendimi savunabilirdim."

"Benimle ilk olarak sen konuştun."

"Seninle konuşmuş olmam bana bunu yapabileceğin anlamına mı geliyor?"

"Konuşmak yerine gelişseydin bu halde olmazdın."

"Sen kendinden güçsüz olanları her zaman ezer misin?"

"Çoğunlukla."

Doğruldum ve parmağımla kapıyı gösterdim.

"Çık git evimden!"

Ayağa kalkmaya çalıştım fakat kalkamadım. Ayaklarımı bağlamıştı.

"Dalga mı geçiyorsun benimle bu ne?"

Bir süre bana baktı ve üst üste attığı bacaklarını çözüp ayağa kalktı. Ayağıyla itleyerek sehpayı oturduğum sofaya yaklaştırdı. Ardından sehpaya oturdu, öne eğildi, ellerini aşağıda kavuşturdu ve konuşmaya başladı.

BEYAZ KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin