5

80 21 12
                                    


İçimdeki sinirin tamamen aleve dönüştüğünü tüm bedenimde hissediyordum. Vücudumun içini mavi bir alev kaplamış, bariyer görevi görüyordu her yanımda. Ve şimdi damarlarımdan kan değil, mavi alevlerim akıyordu bir çağlayan edasıyla.

Sessizce bana yaklaşmasını bekledim. Bana yaklaştığı anda onun da içini kendi içim gibi yakacak, ve buradan kaçacaktım. Sadece biraz daha konsantre olmalı ve bana karşı yapacağı ilk hamleyi beklemeliydim.

Adam, gözlerini kısarak bana bakmaya başladı. Yüzünü, yüzüme yaklaştırıyordu. Sanki küçük detayı daha yakından görüp, ne olduğunu anlayabilmek için yapar gibi. İşte tam bu andı benim anım.

Sağ elimde topladığım alevler parmak uçlarımı yakıyor, onları özgür bırakmam için yalvarıyorlardı adeta. İstediklerini verecektim. Bana yaklaşmaya devam ederken gözlerimi gözlerinden ayırmamaya gayret gösterdim. En ufak bir dikkat dağınıklığı bile bu oyunu kaybetmeme sebep olabilirdi.

Ve işte şimdi ona gerçek gücümü gösterme vaktiydi. Sağ elimle tereddüt etmeden boğazına yapıştım. Parmak uçlarımdaki tüm alevin boğazını sarmasını izledim.

Adam kafasını geriye atarak bağırmaya başladı. Elleriyle kolumu tutmuş, boynundan ayırmaya çalışıyordu. O bununla meşgulken ben de ayağa kalkmış onun acıyla bağırışını, dehşet verici yüz ifadesini izliyordum.

Boğazındaki, alevden tasmanın verdiği hasarı durdurabilmek için tüm gücüyle soğuk buzlar üretiyordu bedeni. Fazla ileri gitmiş olacak ki bulunduğumuz yer buz tutmaya başlamıştı.

Eğer etraf tamamen buz tutarsa buradan kaçmam imkansız olurdu. Bu yüzden elimi boğazından çektim ve hızlıca eşyalarımı alıp oradan koşarak uzaklaşmaya başladım.

Benden farksız olarak çok hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Onu ihtiyacı olan havadan mahrum etmiş, deli gibi havaya acıkmasına sebebiyet doğurmuştum, tıpkı onun gibi. Bunları rahat bir şekilde düşünmem için vaktim yoktu. Bir an önce buradan kaçıp bu ürkütücü beyaz kanlıdan kaçmam gerekiyordu.

Bir büyücü kadar güçlü, bir asker kadar soğukkanlı ve en çok da bir katil kadar acımasızdı. Aynı kanı taşımamız bana merhamet etmesi için bir sebep bile değildi. Gözlerinde tek bir komut vardı sanki "öldür".

Bir noktada kendimle gurur duyuyordum. Yolun sonunda beni bekleyen ölümüm ile birbirimizi görmüştük. Fakat onu gördüğüm anda kollarına teslim olmayı değil, derinliği belli olmayan bir denize atlamayı tercih etmiştim. Seçtiğim bu yolun da ucunda ölüm olabilirdi, ancak ben bu kadar kolay pes edemezdim. Bu yüzden atladığım denizin ucu ölümse bile, onu da denedim diyebilmek için atlamayı tercih ettim. Ve yaşamı kazandım.

Beyaz arabamın ışıltısını görünce hiç olmadığım kadar rahatlamıştım. Hala iç çamaşırlarım ile olmamı umursamayarak arabaya bindim, geri geri gelerek yola çıktım ve geldiğim yoldan dönerek evin yolunu aldım.

Kalbim hala deli gibi çarpıyor, sanki içimde bir yerlerde hala buz kırıntıları var gibi hissediyordum. Kurtulmuştum, fakat hala ağlıyordum. Üzerimdeki yenilgi korkusunu bir türlü atamamıştım. Sanki bir anda yolumu kesip beni tekrardan ölümle burun buruna getirecekmiş gibi hissediyordum. Anladım ki, bu tanımadığım adam ileriki günlerimi paranoyak bir şekilde geçirmeme şimdiden sebep olmaya başlamıştı.

Gözyaşlarımın teker teker yanaklarımdan akmalarını önemsemeyerek, bulanık bir görüşle yola odaklanmıştım. Tek dileğim bir an önce eve varmak ve bu adamı bir daha asla görmemekti. Saate baktığımda 00.57 olduğunu gördüm. Henüz evden çıkalı iki saat bile olmamıştı. Gerçekten bu kadar şeyi iki saat içerisinde yaşadığımı hala idrak edemiyordum.

BEYAZ KANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin