11. Bölüm Tören

156 15 80
                                    

Önümüzde duran yüzbaşı, "Hazır!" Diye bağırdı. Yüzbaşının bağırması ile bütün rütbeli askerler tek sıra olmuş bir şekilde hazır ola geçtik.

Evvelsi gün şehit olan silah arkaşımız hemde komutanımız olan Yüzbaşı Pilot Serdar Özkan'ın naaşını aile yakınları görmesi için düzenlenen törendeydik.

Taburda epi topu yüze yakın rütbeli asker vardı. Geri kalanı rütbesiz idi.
Rütbesiz erler ,rütbelilerin en arkasında arasında birer buçuk metre boşluk olacak şekilde tek sıra dizilmişti.
Bütün askerlerin yüzü beş karıştı,benimde öyle. Üzgün olsalar da kimseye belli etmemeye çalışılıyordu.

Yüksek rütbeli askerler,Yüzbaşı,Binbaşı,
Yarbay,Albay ve Genel kurmay olacak şekilde,özel tim askerlerinin önünde yarım metre boşluk olacak şekilde bize arkalarını dönmüştü 'hazır' emrinden sonra.
Özel tim askerleri yani biz ise yüksek rütbeden başlayan sıra en düşük rütbede bitiyordu.

Askerler omuzlarında al bayraklı şehit tabutuyla,asker yürüyüşü ile geliyordu ve tabi yüzbaşının emirleriyle.

Askerler uzun ve kalın taşın önüne geçtiğinde yüzbaşı, "Şehit bırak!" Emrini verdi.
Askerler emre uyup şehit tabutunu büyük taşın üstüne bıraktı. Ardından taşın önünde hazır ola geçti.
"Yerinde say!"
Askerler taşın yanında yerinde sayıp şehdimizden uzaklaştı. Şehidin fotoğrafı ve rütbesi yazan kahverengi, camlı çerçeve konuldu.
'Şehit Yüzbaşı Pilot Serdar Özkan'

Şehidimizin karısı ve dört buçuk yaşında ki kızı,yanında iki askerle birlikle bitik ve yıkık bir şekilde geldi.

Kız çocuğu şaşkın şaşkın bir şey bilmeyen gözlerle etrafı inceliyor annesine, "Anne bu benim babam mı?" Diye soruyordu.

Kadın,eşinin tabutuna ardından üstünde ki şanlı al bayrağa baktı. Elleri bayrağın üstüne gittiğinde alnını bayrağın üstüne koydu.
Başını kaldırdığında ağlaması durmuştu. Tekrar bayrağa baktı. Göğsü kabardı, eşinin vatanı uğruna,şanlı Türk bayrağı için şehit olan kocası için gurur duydu.

Arkasını döndüğünde gözleri beni buldu. Gülümsedi ama ben gülümseyemedim. Bana hızlı adımlarla yaklaştı,üniforma içinde olan beni,ciddi suratımı izledi,izledi. Kollarını kaldırıp boynuma sarıldı. Ardından kız çocuğu,annesine gelip bacağına sarıldı. Ama ben sarılamadım boynumda kolları olan şehit karısına.

Kolları boynumdan ayrıldığında gururla gülümsedi dolu dolu gözleriyle. Erdem yarbayıma baktığımda gözlerini kırpıştırdı onaylar gibi.
Tekrar önümde duran kadına baktığımda bende onun gibi gururla gülümseyip hafif bir baş selamı verdim.

Askerler kadını ve çocuğu yavaş yavaş götürdüğünde, şehidimizin anne ve babası geldi. Annesi düşecek gibi olduğunda yanında ki asker tuttu. Babası elinden geldiği kadar üstünde al bayraklı tabuta sarıldı ağlayarak.
Annesi de aynı şekilde tabuta sarıldı "Oğlum,annesinin kuzusu" diye feryat ede ede ağlıyordu.

Anne ve babası da aynı eşi gibi götürüldüğünde al bayraklı tabutu taşıyan askerler tekrar geldi. Emirler ile birlikte şehiti omuzlarına alıp götürdüler.

O dört buçuk yaşında ki kız çocuğu büyüyüp 'şehit olmak' kelimesini daha net öğrenip kavradığında babası ile gurur duyacağına emindim. Hatta belki de bizim gibi bir asker olmak için yanıp tutuşacaktı kim bilir.

İNTİKAL (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin