28. Bölüm

3.7K 426 655
                                    

Tekrardan elimdeki fotoğrafı inceledim. Artık içimde tutamadığım fırtına gün yüzüne çıkmıştı. Yanaklarımdan bir sel edasıyla süzülüp giden gözyaşları elimde duran eski fotoğrafın üstüne düşüyordu. Bir abime baktım, bir de yanında duran sevgilime. Aklımda tek bir soru vardı... Neden?

Birlikte olduğunuz bunca zaman boyunca onun kardeşi olduğumdan haberi var mıydı?

Beynimi ele geçiren soruların cevabını bulabilmek için tek bir çarem var gibi görünüyordu. O adrese gidecektim.

Hızlıca kendimi toparladıktan sonra yerden kalkıp fotoğrafı cebime attım. Bir saniye bile durmadan ayakkabılarımı giyip çıktım evden.

Telefonla evimin önüne bir taksi çağırdım ve gelmesini beklemeye başladım. Yüzüme çarpan rüzgar gözyaşlarıyla ıslanmış olan suratımı donduruyordu. Burnumu çektikten sonra az da olsa ısınabilmek adına kollarımı birbirine bağladım. Nedensizce içimde, tam olarak göğsümde bir boşluk hissediyordum. Dışımdan daha çok içim üşüyordu.

Daha fazla sürmeden taksi yanıma ulaşmıştı. İçeri girer girmez fotoğrafın arkasındaki adresi göstererek oraya gitmek istediğimi söyledim. Adam ise hiç bekletmeden adrese doğru sürmeye başladı. Bir an önce gidip öğrenmek istiyordum gerçeği. Bu sadece beni tuzağa düşürmek için olsa bile.

...

Yaklaşık yarım saat süren taksi yolcuğuluğunun ardından taksiciye parayı verdim. Araban inmeden önce konuştum, "Ufak bir işim var. Acaba ben işimi halledene kadar burada durabilir misiniz? Gerekirse ek para öderim."

"Bana uyar." Cevabını aldıktan sonra indim. Dört katlı bir bina duruyordu karşımda. Sertçe yutkunduktan sonra daha fazla beklemeden zile bastım.

Merakla kapının önünde dururken sonunda kapı aralanmıştı. Karşımda bekleyen bedeni görünce hem şaşkınlık, hem de sinir duygusunu aynı anda yaşamıştım.

"Sen o Chris denen herifsin!!" diyip yumruğu salladım. Fakat o benden hızlı davranarak beni etkisiz hale getiricek şekilde iki bileğimi de kavradı. "Bekle bir dakika. Sana zarar vermeyeceğim, üstümde silah falan da yok. Sadece konuşmak istiyorum." diyince biraz yumuşamıştım.

Bileklerimi rahat bıraktıktan sonra konuştu, "Gel içeri." Biraz durup düşündüm ve içeri girme kararı aldım. Nedensizce güveniyordum ona.

Etrafa biraz bakınınca buranın küçük bir büro tarzı bir yer olduğunu fark ettim. Masasına oturduktan sonra beni karşıdındaki sandalyeye oturmaya davet etti. Bende sessizce dediğini yaptım.

"Bir şey içer misin?" diye sordu.

Hızla kafamı sağa sola salladım. Bu kadar iyi davranması tuhafıma gitmişti. Beni kaçıran ve başıma silah dayayan adam şimdi ne içmek istediğimi soruyordu. Fazla tuhaftı. Sanırım kardeşini kaybetmek onu gerçekten dipten etkilemişti.

"Tek istediğim o fotoğrafı açıklaman." dedim. Ne kadar cümlenin devamını getirmeye çalışsamda kelimeler adeta boğazıma dizildi. En sonunda cılız bir sesle konuşabildim, "Minho'nun abimle ne alakası var bilmek istiyorum."

Bir süre durakladı. Derin bir nefes aldı. Ardından cümleye girdi, "Biz... hiçbirimiz böyle değildik."

"Ne? Açık konuş." dedim hafifçe kaşlarımı çatarak. Sonrasında anlatmaya başladı:

"Babalarımızın vefatından sonra kendi mafyamızın başına biz geçmiştik, zamanla da aramız bozulmuştu. Fakat biz Minho'yla yıllar öncesinde en yakın arkadaşlardık. Düşman mafyaların dost oğullarıydık. Lise ve üniversite dönemleri boyunca birbirimizin kardeşi gibiydik. Fakat aramızda biri daha vardı." dedi ve devam etti, "Han Jaehyun."

Gangsta | MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin