13.BÖLÜM

18 4 8
                                    

Kendimde ufacık bir cesaret kırıntısı, hayata tutunma isteği bulabilmiştim. Hayattaydım. Yaptıklarımdan, yapacaklarımdan utanarak yaşama tutunmuştum. Öyle bir umuda sarılmıştım ki zehirli bir yılan, sinsi bir düşman gibiydi. Arada gidip geliyor, silikleşiyor ve yeniden var oluyordu. Saatlerdir odanın içinde işkence çekiyordum. Ne uğruna? Babam ve onun kurtuluşu uğruna! Derin bir nefes aldım. Çok yakında biteceğine inanmak istiyordum ancak asla bitmeyeceğini acı şekilde öğrenmiştim.

İlerleyen saatlerde odadan çıkamamış, sadece dosyalara odaklanarak zaman geçirmiştim. O kadar bitkin hissediyordum ki, kendimi bırakmamak adına savaş veriyordum. İçimde müthiş huzursuzluk ve gözlerimin ucuna yerleşen gözyaşlarıyla tükenmişliğimi yaşıyordum. Yatak odalarını yarın halletmek üzere ertelemeye karar vermiştim. Kendimi daha fazla tehlikeye atamazdım. Üstelik bu saatlerde çalışma odaları dolu oluyor, koridorun bu taraflarına uğrayan çalışanlar oluyordu. Masanın üzerindeki telefonuma uzanıp ekranına baktım. Çıkış saatime bir saat kalmıştı. Bir an önce çıkmak, temiz havayı içime çekerek içimdeki duyguları serbest bırakmak ve ağlamak, Hem de durmaksızın, hıçkırıklarla sarsılarak ağlamak istiyordum.

Kapının sesini duyunca kafamı o yöne çevirdim. Usulca açılan kapıdan görünen Gül Kozan sıcacık gülümseyerek içeriye girdi ve ardından kapıyı kapatıp masama doğru adımladı. Elinde küçük bir tepsi ve üzerinde de iki cam bardak duruyordu. "Müsait misin?" Kafamı sallayarak gülümsedim. "Gel, lütfen." Adımları önümde son bulunca eğilip tepsiyi masaya koydu ve karşımdaki sandalyelerden birine oturdu.

Yerimden doğrulup masanın etrafından döndüm ve karşısındaki sandalyeye oturdum. Tepsiden aldığı bardağı bana doğru uzattı. Usulca elinden alırken içten şekilde gülümsemeye çalıştım. "Sabahtan beri gergin görünüyorsun, bu nedenle sana papatya çayı getirdim." Dedi.

"Teşekkür ederim." Derken bardağı ağzıma götürüp bir yudum aldım. Boğazım düğümlenmişti sanki yutkunamıyordum. Bana bu kadar içten ve iyi niyetle yaklaşıyor olması, babamdan başka kimseden görmediğim ilgi, sıcaklığı göstermesi duygusal yanımın ortaya çıkmasına zorluyordu. Evinde ajan olarak bulunmam ise utanç hissini kuvvetlendiriyordu.

"Bir sorun mu var? Konuşmak istersen seni dinleyebilirim." Nefesimi tutup duraksadım. Anlatmak istesem bile anlatamazdım. Çoğu zaman düşünürken bile bazı şeyleri atlıyor ya da görmezden geliyordum. Kendime anlatamadığım, farkına varamadığım şeyleri kendisine nasıl anlatabilirdim ki?

Şimdi karşısında ağlasam, dağ gibi görüntümün arkasına sakladığım yumuşaklığımı, sağanaklarımı göstersem ve anaçlığına, sıcaklığına sığınsam ne olurdu? Ben boğuluyordum, karanlığın güçlü elleri boğazımı mengene gibi sıkarken girmeye çalıştığım yabancı dünya kalbimi lime lime doğruyordu. Cehennemin hükümdarı ise bedenimle beraber ruhumu da yakıyordu ve benden geriye küllerim kalabilecek mi, onu merak ediyordum. Bütün bunları sesli söyleyemez, Gül Kozan'ın merhametine sığınamazdım işte.

Elini koluma uzatıp hafifçe dokununca bakışlarımı gözlerine çevirdim. Derin, anlamlı ve sıcaktı. Benimkiler ise buruk, donuk ve utangaçtı. Kafamı iki yana sallayıp çayımdan bir yudum daha aldım. "Bir sorun yok. Dediğim gibi bu aralar çok çalışıyorum." Dedim. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile duymakta zorlanmıştım.

"Anlıyorum, canım. Kahvaltıda olanlar için çok üzgünüm." Mahcup tavırları karşısında gülümsemeye, gücenmediğimi göstermeye çalıştım. Hayatımda olan ya da olmayan hiçbir şeyin suçlusu ne bu kadın, ne de onun ailesi değildi. Geçmişimin, kaderimin verdiği kızgınlığı onlara yükleyemezdim, öyle bir hakka sahip bile değildim.

Kör Labirent / TaharriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin