VIII.HASTANE

348 26 19
                                    

Gözlerimi açtım. Bulanık olan görüşüm zamanla netleşmeye başladı. Bir hastane odasında olmalıydım. Tavana bakarak bile bunu anlayabilirdim çünkü etraf hastaneye has B vitamini kokuyordu. Çoğu kişinin aksine bu kokuyu severdim, uyuşmamı sağlıyordu. Kaç saattir uyuyordum acaba? Belki, biraz daha zorlasam bir kaç saat daha uyuyabilirdim, odadan gelen gürültülü sohbet sesi olmasaydı. Kimindi bu sesler? Çok da umurumda değildi. Yatakta daha fazla kalamayacağımı anlayıp ayaklarımı zorlayarak yataktan aşağı sarkıttım. Çıt bile çıkarmıyordum. Çıkarsam bile duyacaklarından şüpheliydim. Ayağa kalkma hamlemle yaramın olduğu yere ağır bir acı saplanması bir oldu. Kendim yürüyemeyeceğimi anladım ve duvarın yanından kaptığım destekle ve serumla birlikte odanın içindeki lavaboya ilerledim. Bunlar olurken artık kim olduklarını öğrendiğim Daisy ve Amcam hala beni fark etmemişlerdi. Hey! yeğenin uyandı amca! demedim tabii ki... Lavaboya girdim.

Lavabodan ağır adımlarla çıktım. Aynı şekilde ağır adımlarla yatağıma doğru ilerledim, zorlayarak kendimi yatağa yuvarladım. Beni fark etmemelerinin acısını fena çıkartacaktım. Pozisyonumu aldım, belimi yatağın sırt kısmına dayadım ve ''Ee ne konuşuyorsunuz böyle hararetli hararetli?'' dedim umursamaz bir ses tonuyla.

Bunu dememle ikisinin de bana dönmesi bir oldu. Daisy'nin ağzı daha önce hiç görmediğim bir şekilde açıldı. Amcam yüzünü görmeme fırsat kalmadan yanıma koştu ve ''Jasmine!'' diye bağırarak beni kendine çekip kocaman sarıldı.

Sesimi duyurmaya çalışarak '' Boğuluyorum! Bıraak! Hasta bir kızım been!'' demeye başladım.

Daisy de o sırada bırak da ben sarılayım dercesine amcamı dürtüklüyordu.

Amcam sonunda bıraktı ve Daisy sarılsın diye kenara çekilirken ''Madem uyandın, ben işime gidiyorum.'' dedi.

''Ne yani? Bu kadar mıydı sevgin? Sütümü, ilacımı kim getirecek ha?'' Bunu ağzım sarı saçların içinde söylemiştim.

Daisy çekildi.

''Biz de onu konuşuyorduk Jas, Adamın işi gücü var. Ben bakarım sana.'' Yüzünde anlamlandıramadığım bir gülümseme vardı.

Amcam mahcup bir şekilde gülümsedi. Puffladım.

''Neyse, kaç saattir uyuyorum?''

''Saat mi? Şaka mı yapıyorsun? Tam olarak üç gündür uyuyorsun!''

İnanamayan gözlerle Daisy'ye baktım. Aslında düşününce normaldi. Aklıma tornavida geldi ve yüzümü buruşturdum.

Daisy kolumdan tuttu ve ''Bir yerin mi acıyor?'' diye sordu.

''Lütfen Daisy, şu an her tarafım acıyor! Benden kurtuluşun yok. Hadi su getir bana.''

''Hasta psikolojisine girmiş, bu kıza ne olmuş böyle, rüyasında ne gördü acaba...'' diye söylene söylene su getirmeye gitti.

Amcam da çantasını topluyordu. Siyah saçları yüzünden dalga dalga dökülüyor ve onu tam olarak görmemi engelliyordu. Tıraş olmadığı belliydi. Gözlerinin altında siyah halkalar oluşmuştu. Belli bir yaşın üstünde olması ve şu an bakımsız olması çekiciliğini gizleyememişti. Babamla her zaman ''ben senden daha yakışıklıyım.'' diye şakalaşırlardı. Ona baktığımı fark edince ''Doktorlarla sabah konuştum, yarın veya ondan sonraki gün eğer uyanırsan taburcu olabileceğini söylediler. Ben de işlerden müsait oldukça uğrayacağım, kendine iyi bak tamam mı bal peteği?'' diye anlattı yumuşak bir ses tonuyla.

Onaylarcasına başımı salladım. Yaramın durumuna bakmak istiyordum ama birileri bana hastane elbisesi giydirmişti. Formam nerede acaba diye düşünerek etrafa göz gezdirdim. Amcamla Daisy'i ilk gördüğüm yerde kırmızı bir kanepe vardı. Yumuşak olduğunu düşünmezdiniz. Onun dışında oturulacak her hangi bir şey yoktu. Duvarlar ve yer beyaz fayansla kaplanmıştı. Işıklar, dolaplar ve fayansların üstündeki işlemeler odayı lüks hale getirmişti. Yatağın önünde duvara sabitlenmiş plazma bir televizyon duruyordu. Odada bir kader arkadaşım yoktu, bunca zaman tek başıma uyumuştum. Formamı bulamadım. Daisy gelince -artık ne zaman gelirse- ona soracaktım.

SIRA DIŞI (Extraordinary)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin