XV. TARAF

241 17 18
                                    

Merhaba! Bu bölümde şarkı konusunda ilginç bir şey denedim, sözsüz müzik koydum! ^^ Bölümle okurken sözler engellemesin diye ^^ İyi okumalar ^^ Bir de, bölüm bu kadar geç geldiği için üzgünüm T^T

Şokla karışık rahatlama duygusundan kurtulmam için en az on saniye boyunca boş boş bakmam gerekmişti. Joseph karşımdaydı! Önümde duruyordu! Saatlerce aradığım, görünce bütün mutsuzluklarımı unuttuğum Joseph. Ama tam olarak sevinemiyordum bile. Duygu keşmekeşi içindeydim. Bana ait olanlar ve olmayanlar. Olmayanların hepsi Ted ve Joseph'ten gelmiyordu. Kızgınlık ve panik binanın içindeydi ve bunu anlamam beni biraz olsun kendime getirdi.

''Joseph... yaralı... yardım... edin.'' diyordu Ted Joseph'in ağırlığıyla zorlanarak. Joseph'in gözleri kapalıydı ve acı çekiyormuş gibiydi. Yaralı olduğunu gösteren tek şey yüzü ve kollarındaki darp izleriydi. Yürümekten çok sürükleniyordu. Kahverengi saçları dağılmış ve yağlanmıştı. Ted ise her yürüyüşünde hızla nefes alıp veriyordu. Joseph'ten daha iyi durumdaydı. Yine de neden burada olduğuyla ve neden Joseph'i taşıdığıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu.

Sam Ted'e doğru yürümeye başlamıştı ama bakışlarında tereddüt vardı.

''Senin de Joseph'i kaçıranlardan biri olduğunu nereden-''

''Onlardan değilim! İster inan ister inanma ama şu lanet kıçını hızlı hareket ettir de yardım et!'' diye bağırdı Ted. ''Geliyorlar.'' diye ekledi.

Sam adımlarını hızlandırdı. ''Onlar kim?'' diyordu bir yandan.

Ted hoşnutsuz bir homurtu çıkarmakla yetindi. Kendisi olmadığı zamanki gibi değildi. Farklıydı, mutant güçlerim de bunu kanıtlıyordu, Ted'in aurası kötülük barındırmıyordu.

Sam Joseph'in kolunun altına girmişti bile. Ted nasıl ve ne zaman kendine gelmişti? Düşünecek zaman yoktu, ben de belki yardımım dokunur diye yanlarına gittim. Sam'in yanına geçtim ve daha hızlı ilerlemeleri için arkadan destekleyerek iteklemeye başladım. Daisy bizi korkulu gözlerle izlemeyi bırakmış yola doğru koşmaya başlamıştı. Yardım çağırmaya gitmiş olmalıydı.

Hiç konuşmadan olabildiğince hızlı bir şekilde Daisy'nin yanına gitmeye koyulduk. Etrafta yeşillik yoktu. İki gri bina, otoyol ve uzaktaki ağaçsız dağlar. Görünürde kimse olmaması daha çok gerilmeme sebep oluyordu. Duyduğum tek ses ayakkabılarımızın çıkardığı sesti. Joseph'e baktım. Neredeyse bayılacak gibi görünüyordu. Daha fazla dayanmalıydı. Birkaç adım daha.

Ve bayıldı. Kafası öne düşmüştü. Paniklemeye başladım. Şu anda ayakta gibi görünmesinin tek sebebi bizdik.

Bir adım, sonraki adım ve son adım. Otoyolun kenarına gelmiştik. Hava şu anki durumumuzu yansıtmak istermişcesine bulutlu ve kasvetliydi. Yağmur ha yağdı ha yağacaktı ve bu bize hiç de yardımcı olmuyordu.

Daisy'e baktım. Otostop çekmek için baş parmağını kaldırmıştı. Görünürde bir araba yoktu.

Ted ''Hadi amaa!'' diye bir nida çıkardı.

Sabırsız bir şekilde yola bakmayı sürdürürken uzakta, çok uzakta, mavi bir araba göründü. Daha da yaklaştığında aileler için olan şirin bir araba olduğunu fark ettim.

Umudum yeşermeye başlamıştı. Daisy de aynı durumda olmalıydı çünkü bir yandan zıplıyor bir yandan el sallıyordu daha çok fark edilmek için. Araba, şoförü görebileceğim kadar yaklaştığında yavaşladığını fark ettim. Duracak mıydı? Bu arabaya binebilir ve bu lanet yerden gidebilirdik. Joseph de buradaydı. İyileşirdi ve...

Öyle olmadı. Ted birden ayağının üstüne çöktü ve acıyla bağırdı. O düşünce hepimiz dengemizi yitirdik. Tekrar nasıl toparlanacağımız hakkında hiçbir fikrim yoktu. Daisy ''Aa.'' diye şaşkınlıkla bağırdı ve eliyle arkamızı işaret etti ağzı açık bir şekilde.

SIRA DIŞI (Extraordinary)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin