Daisy'e baktım. Toz pembe, dizinin biraz üstünde bir elbise giymişti. Elbisenin pileleri ve üzerinde dikkatli bakıldığında seçilebilen beyaz noktacıkları vardı. Montuyla uyumlu krem rengi botları sonradan ödünç isteyebileceğim derecede şirindi -büyük ihtimalle bana küçük gelirdi- .Işığın altında beyazımsı görünen bukle bukle saçlarını açık bırakmıştı. Kahküllerini düzelttikten sonra ellerini kalbine koydu ve derin bir nefes aldı. Yüzü şimdiden kızarmıştı. Kocaman gözlerini bana dikti.
''Geldiğin için teşekkürler, Jas.'' utangaç bir şekilde gülümsedi. Benden niye utanıyordu ki bu kız şimdi?!
''Sorun değil.'' dedim geçiştirircesine.
Sam'in evinin kapısının önünde duruyorduk. Kapının yanında küçük saksıların içinde renkli çiçekler vardı ve kapı ahşaptandı.
''Ee, zile kim basacak?'' diye sordum.
kısık bir sesle cevap verdi.
''Hadi sen bas.''
Zilin ince melodisini duyduktan yaklaşık otuz saniye sonra Sam kapıyı açtı.
Daisy derin bir nefes daha aldı. Sonra nefes almayı unuttu. Sam mavi bir eşofman altı giymişti. Beyaz yarım kollusunun omuzlarında yine beyaz bir havlu duruyordu. Böyle giyindiğine göre ev sıcak olmalıydı. Kömür siyahı saçları ıslak ve dağınıktı. O da neydi? Gözlük mü takıyordu o? Japonların taktığı ince çerçeveli gözlüklerdendi.
Daisy'ye tekrar baktım. Arkasına dönmüş, kolunu zafer anlamında aşağı indirirken gözlüklü anlamına gelen ''Megane.'' diyordu. Garip arkadaşımın garip bir gözlük takıntısı vardı.
Sam bizim gelmemize tepki olarak bir saniyeliğine gözlerini büyülttü.
''Neden buradasınız?'' havlunun bir kenarından tutmuş saçlarını kuruluyordu.
Daisy Sam'in sesini duyunca onun olduğu tarafa baktı ve gözlerinde aniden hüzün baş gösterdi. Aurası da hafiften koyulaşmıştı -evet, artık daha sık görüyordum-
''Ne yani? Annen söylemedi mi?'' diye sordum Daisy'den bir hareket gelmeyince.
Arkadan Bayan Yamato'nun sesi duyuldu.
''Ah, Sam ne kabasın. Çekil şuradan. Kızları da içeri almamışsın.''
İyice yaklaşınca bize baktı ve ''Hoş geldiniz kızlar! Siz Sam'e bakmayın. Hadi gelin içeri, hadi.'' dedi.
Sam annesine inanamayan gözlerle baktı. Davetsiz misafirlerden rahatsız olmuş olmalıydı. Biz içeri geçince offladı ve yukarı kata çıktı.
''Sam'e söylemeyi unutmuşum.'' dedi Bayan Yamato mahcup bir şekilde. Sonra da var gücüyle bağırdı.
''Saaam! Aşağı in! Çabuuk!''
Bize bakıp gülümsedi. Bu kadın çift kişilikli miydi?!
Sam'in yukarı çıkmasından dolayı bütün enerjisini yitiren Daisy yavaşça montunu çıkarıp astı ve omuzları düşük bir şekilde salona geçti. Ben de arkasından yürüdüm.
Salona girer girmez ağız sulandıran bir manzarayla karşılaştım. Masa bir sürü güzel yiyecekle süslenmişti. Japon yemekleri ve Amerikan yemekleri bir aradaydı. Bir sushi tabağı bile vardı. Sam annesinden duymamıştı da, bu masayı da mı sorgulamamıştı?
''Hepsini ben yaptım, bakalım beğenecek misiniz?'' diye şakıdı şirin kadın.
Yemek yiyeceğiz diye ağzına hiçbir şey sürmemiş olan Daisy hemen sandalyelerden birine oturdu. Masanın başında bir sandalye olmak üzere karşılıklı iki çift sandalye mevcuttu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRA DIŞI (Extraordinary)
Science FictionUyandım. Sanki biri içime bir güç topu atmıştı. Sonra ne olacağını umursamayıp gitti sanırım çünkü kendimi hiç de iyi hissetmiyordum. Yavaşça kalktım. Aynaya bakma ihtiyacı duydum ve aynanın olduğu dolaba çevirdim kafamı. Gözlerim. Aman tanrım, böyl...