Anılar

465 27 0
                                    

"Bu manzaradan nefret ediyorum."

Ofisten dönen Ateş, yeni dairesinin kapısında sıkıntılı bir ifade ile dikiliyordu. Henüz taşınalı bir hafta olmuştu ama işe başlaması için yerleşmesini bile beklememişlerdi. Üç gündür şirkete gidiyor ve her akşam eve dönüp kapıyı açtığında aynı iç karartıcı manzarayı çekmek zorunda kalıyordu.

Üstünkörü yerleştirilmiş mobilyalar, açılmamış koliler ve yer döşemesinin üzerinde, hala nereden geldiğini bilmediği poşet ve kağıtlar... Bu, kesinlikle berbat bir görüntüydü.

New York'ta çalıştığı avukatlık şirketi Türkiye'de açacakları bir şube için ona bir teklif götürmüştü ve Ateş bu teklife bir süre için direnmiş olsa da sonunda kabul etmişti. Onu New York'a bağlayan bir şey yoktu sonuçta. Aslında onun bağlı olduğu hiçbir yer, hiç kimse yoktu. Bu bazen güzel bir duygu olsa da çoğu zaman kendini yalnız hissetmesine sebep oluyordu.

Evrak çantasını kanepenin üzerine bırakırken etrafına sıkıntılı bir bakış daha attı. Bugün çok fazla dosya ile uğraşmıştı ve bedenen olmasa bile ruhen kendini çok yorgun hissediyordu. Yine de bu gece birkaç koli boşaltmak zorunda olduğunun farkındaydı.

Yorgun adımlarla yatak odasına doğru ilerledi ve elindeki ceketi yatağın üzerine bıraktı. Taşındığı gün yaptığı ilk iş yatak odasını düzenlemek olmuştu. Bunu yaptığına da oldukça memnundu. Koca dairede gerçekten bir eve benzeyen tek yer yatak odasıydı şu anda. Tüm eşyalar yerli yerindeydi ve yatak odasına ait tüm koliler açılmış, yerleştirilmişti. Bu yüzden de bazen, evin tüm kargaşası onu ürküttüğünde yatak odasına girmek ve saatlerce orada kalmak istiyordu.

Bir an için duşa girmeyi düşündü Ateş. Muhtemelen ona iyi gelirdi. Ama yapması gereken işler vardı. Kirli işler... Bu yüzden vazgeçti ve üzerine eski bir eşofman altı ve tshirt geçirip salona geri döndü.

Geniş salonun bir köşesi mutfağı da kapsıyordu. Mutfağın büyük salonun bir parçası olmasını seviyordu. Bu evi kiralamasının en büyük sebeplerinden biri de buydu. Ama şimdi, salonun ve mutfağın tüm eşyaları bir arada, ortalıktayken ve büyük bir karmaşa yaratırken bu, hiç de iyi bir fikirmiş gibi gelmiyordu.

Ateş hızlı adımlarla tezgaha ilerledi ve dolap kapaklarını açmaya başladı. Henüz neyin nerede olduğunu bilmiyordu. En azından şimdilik... Üçüncü denemede, bundan iki gece önce açtığı ve en son dün gece yatmadan önce iki kadeh kadarını içtiği şarap şişesini buldu. Dün gece kullandığı ve sabah evde çıkmadan önce yıkadığı kadeh de tezgahın üzerinde duruyordu. Şişeyi açtı ve yavaşça kadehe doldurmaya başladı. O sırada gözü, sağında duran buzdolabının üzerindeki bir şeye takıldı. Kırmızı bir kutuya... Sesli bir şekilde yutkundu ve yarısı dolu kadehe baktı. Kadehin tamamını doldurmaya karar verdi ve şişeyi de yanına alarak yeni kanepesine doğru ilerledi. Kendini, açık renkli ve oldukça rahat görünen kanepeye bırakmadan önce, büyükbabasından bir hatıra olan antika radyonun düğmesini çevirdi. Güzel bir melodi takıldı kulağına. Al Bowlly, A Lover And His Lass'i söylüyordu. Ateş koltukta gevşemeye çalışırken kadehinden küçük bir yudum aldı. O sırada şarkı bitti ve yerini tanıdık bir melodiye bıraktı.

Ateş şaşkınlıkla gözlerini kıpıştırırken neşeli ses şarkıyı söylemeye başlamıştı bile.

Summer loving had me a blast

Summer loving happened so fast

"Şaka yapıyor olmalısın," diye mırıldanırken başını iki elinin arasına aldı Ateş ve birkaç saniye öylece kaldı. Sonunda, önünde duran uzun kahve sehpasının üzerindeki, yarısından fazlası dolu kadehi kafasına dikti ve oturduğu yerden kalktı. Hızlı adımlarla ilerlerken 'Ya şimdi, ya hiç' diye geçirdi içinden ve kutuyu buzdolabının üzerinden alıp yeniden koltuğuna döndü.

UNUTMA BENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin