Geçmişe Dair

327 20 0
                                    

İstanbul'un, her açıdan büyüleyici bir şehir olduğunu düşünüyordu Ateş. Görkemli binalar, kusursuz tasarlanmış alışveriş merkezleri, mükemmel parklar ve gösterişli restoranlar görmüştü bu koca şehirde ama bugün ona İstanbul'un büyüleyici bir şehir olduğunu düşündüren şey, bunların hiçbiri değildi.

Ateş sabahın erken saatlerinde, yeni işinde gireceği ilk davanın olduğu yere, devasa adliye binasına gittiğinde kesinlikle gözleri kamaşmıştı. Bina mimari açıdan mükemmel görünmekle birlikte gösterişli ve bir o kadar da görkemliydi. Bu yüzden, müvekkili olan ressam Ebru Aydın'ın gelmesini beklerken içeri girmek yerine dışarıda kalmayı ve bu kusursuz yapıyı izlemeyi seçmişti.

Müvekkili Ebru, ilk tanıştıkları andan itibaren Ateş'in kalbini çalmayı başarmıştı. Kendine özgü giyim tarzı, İzmir şivesinin baskın olduğu konuşması, ilginç kesimli saçları ve zeki tavırlarıyla kesinlikle harika bir kadındı. Bir şekilde ona geçmişten birini hatırlatıyordu. Tara'yı... Tam da bu yüzden genç kadın ona, Perşembe günü gerçekleşecek olan resim sergisine gelmek isteyip istemediğini sorduğunda Ateş hemen kabul etmişti.

Dava bittiğinde ve Ebru mahkeme salonundan, yüzünde o mutlu ifade ile "Allah'ım! O morondan kurtulduğuma inanamıyorum," diyerek çıkarken, bir kez daha onun Tara'ya çok fazla benzediğini düşünmüştü.

Genç kadın daha binadan çıkmadan telefonuna sarılmıştı. Bir yandan ardı ardına telefon görüşmeleri yaparken, bir yandan da hemen yanında peşi sıra onu takip eden hoş ve neredeyse Ebru kadar bakımlı görünen asistanı Işıl'a bazı direktifler veriyordu. Ortada çok fazla konuşma dönüyordu ama Ateş bunların neredeyse hiç birini duymuyordu. Mahkeme salonundan çıktığından beri gözü elindeki telefondaydı ve aklındaki tek şey Maya'nın, teklifini reddetme ihtimaliydi.

Kafası tüm bu düşüncelerle o kadar doluydu ki, Işıl ona sesini duyurabilmek için adını tam üç kez seslenmek zorunda kalmıştı. Sergi işleriyle ilgilenmek için gitmek zorunda olduğunu söylemiş ve yüzünde beklenti dolu bir ifadeyle ona bakmıştı ama Ateş yalnızca başını sallamakla ve "Anlıyorum," demekle yetinmişti. Hemen ardından da sanki cebinden bir ses gelmiş gibi hissetmiş ve cebindeki telefona saldırmıştı. Telefonuna baktığındaysa muhtemelen sesi yalnızca hayal ettiğini düşünmeden edemedi.

"Senden hoşlanıyor, biliyorsun değil mi?" Ebru'nun sesi dümdüz ve ifadesizdi. Bilinen bir gerçekten bahseder gibi...

Ateş bir an için yanında duran alımlı kadına bakarken kibarca bir şeyler söylemeyi, onu incitmeden bu konuyu geçiştirmeyi düşündü. Ama sonra bununla uğraşacak vakti olmadığını fark etti ve "Onunla oldukça yakınsınız," dedi. "Onu kırmadan, benden vazgeçmesini söylemelisin. Bu onun için en iyisi olur."

Genç kadın şaşkınlıkla baktı Ateş'e. "Ama neden? Ona bir bak." Başıyla onlardan oldukça uzakta olan kırmızı bir Mini Cooper'ın yanında, aracın kapısını açmış ama binmek yerine hararetli bir telefon konuşmasına kendini kaptırmış görünen röfleli saçlı genç kadını işaret ediyordu. "Mükemmel görünüyor. Kültürlü, eğlenceli ve senin için deli oluyor. Bence hemen kestirip atmamalısın."

Genç adam elindeki cep telefonunu evirip çevirirken "Hiç, onu gördüğün andan itibaren karşına çıkan herkesin sönük kaldığı biriyle tanıştın mı?" diye mırıldandı ve Ebru'ya bakmaya başladı.

Genç kadın da ilgiyle ona bakıyordu. Sonra yüzüne bir gülümse yayıldı ve "Aslında az önce bahsettiğin gibi birinden boşandım," dedi. "Yani o baş döndürücü güzellik her zaman yeterli olmuyor."

"Peki, aynı anda zeki, komik, kültürlü ve ilgi çekici biriyse..."

Genç kadın ister istemez bir kahkaha attı. Sonra Ateş'in yüzündeki ciddi ifadeye takıldı gözü. "Sen gerçekten de ciddi misin?" derken şaşkındı. "Ne yani, hem baş döndürücü güzellikte hem de zeki ve enteresan birini mi buldun?" Ateş yavaşça başını salladı ve genç kadının yüzüne bir gülümseme yayıldı. "O zaman hala burada ne halt ediyorsun? Git ve onu al."

UNUTMA BENİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin