GERÇEKLER ÖLÜM KADAR ACIDIR...
Üsküdar'dan çıktım ve yine geldiğim yola geri döndüm. Akşam saatlerinde yollar biraz daha yoğundu. İşten gelenlerin servisleri, okul servisleri, otobüsler, otomobilli çalışanlar tam bir keşmekeş oluşturmuştu. Sakince ilerlerken yanıma koyduğum çantamın içinden kayıt cihazını çıkarıp, bir deneme dinlemesi yaptım. Cihazın play düğmesine basarak çalışmasını sağlamıştım. Yolda hem gidiyor, hem de Asım Yeşilyurt'un o inanılmaz açıklamalarını dinliyorum. Aylin bu açıklamaları duyunca eminim ki, şaşkınlıktan küçük dilini yutacak, bunu düşününce daha da heyecanlanıyorum. Üzerimden büyük bir yük kalktı resmen, kızlarla çalışmaya başladığımdan beri çok önemli görevler verildi ve Allah'a şükür ikisinin de üstesinden gelmeyi başardım. Zor bela Kozyatağı'na vardığımda, içimde işimi başarıyla tamamlamanın verdiği sevinçle en yakın arkadaşımın üzüleceğini düşünerek garip bir iç burkulması vardı. Arabayı apartmanın park yerine çekip koşarak içeriye girdim.
Aynı saatlerde...
Esma, Korkut Öktem'in ofisinden ayrılalı çok olmuştu ama o gittikten sonra orada inanılmaz telefon trafiği yaşanıyordu. Enine boyuna düşünüp, bugün olanların Amerika'daki Kemal Cengiz'e bildirilmesine karar verdi. Sadece ''Beni olup bitenlerden haberdar et.''ricasının vebalini taşıyordu boynunda. Her ne kadar Kemal'in bulaştığı bu pislikle hiçbir alakası olmasa da, sırdaş olması bile nelere mal olabiliyor. Kızı gelip hesap sorar gibi onu sorguya çektiğinde, aklından o anda ''Evet, baban katil, onun ettiği pisliği de sen temizleyeceksin''mi demeliydi yani! Kemal bu gerçeği öğrendiğinde nasıl bir tepki verecekti kim bilir? İşin en garip tarafı da, Esma'nın Nurullah Hasıroğlu gibi bir kan emicinin avukatlığını üstlenmesiydi. Yani babasına karşı, babasına!
Los Angeles arıyordu, numarasını gösteren telefon vardı ofiste. Cep telefonuna çağrı attıktan sonra, hemen arıyordu Kemal. Telefon tam dört kez çaldı, Korkut onunla nasıl konuşacağını düşündü ve kalbi yerinden çıkacakmış gibi çarparak;
-Alo.
-Korkut sen misin?
-Evet, benim. Nasılsın?
-Ben iyiyim, sen nasılsın?
-Ben... Bilmiyorum yani.
Telefon sürekli parazit yapıyordu, cızırtılardan sesleri duymak oldukça zor oluyordu. Kemal'in sesi çok boğuktu.
-Bir şey mi oldu? Neden sesin böyle senin, anlatsana Korkut!
Korkut Öktem çok tereddütlü ve bir o kadar da çekimserdi. Uzunca konuşamayacaklar sonuçta, durumu özetle anlatmalı!
-Kemal, burada işler sarpa sarıyor, Esma bütün her şeyi öğrenmiş!
-...
Ses gidip geldi adeta, sonra o boğuk ses yerini kükreyen bir sese bıraktı;
-Nee? Nasıl yani? Olamaz böyle bir şey! Nasıl olmuş bu, nasıl! Anlatsana Korkut?
-Bugün yanıma geldi, çok sinirliydi. Birisi ona Nurullah'ın cinayet davasını vermiş, kim olduğunu söylemedi, birisi devretmiş Kemal. Ben araştırdım bu adamı, Saffet yapmış bunu. Bilerek Kemal, hem de canını söke söke! Araştırdığı birçok dosyaları da ona vermiş. Esma'da iki tane arkadaşını yanına alarak cinayeti araştırmaya başlamış, hem de dedektif gibi iz sürerek. Öyle bilgilere ulaşmışlar ki, aklın hayalin almaz. Senin cinayeti azmettirdiğini biliyor...
-Ne yapmak istiyormuş peki bu deli kız?
-Söylediği şeyleri duysan, kahrından ölürdün herhalde. Ama çok güzel yetiştirmişsin onu, o da bunu kullanıyor işte!
Telefonun karşısından derin bir iç çekme sesi duyuldu. Sonra Korkut Öktem devam etti;
-Onu kandırabilirsin ama muhakkak ara onu, hem de hemen.
-Tamam, ararım ama senden son kez bir ricada bulunacağım, lütfen beni kırma.
Korkut, onun bu bitmek tükenmek bilmeyen ricalarından bıkmıştı ama yapacağı bir şey de yoktu. Şu anda çaresizliğinin en kötü anını yaşıyordu kendi kendine, eli mahkûmdu, yapacaktı.
-Dinliyorum Kemalciğim.
-Kızımı ve onun arkadaşlarını takip ettir, buldukları bütün delilleri yok edebiliriz, daha zamanımız var. Öyle değil mi? Anladın mı?
Ses kesilip tekrar geldi.
-Anladın mı Korkut!
-Anladım, anladım. Ses gittikçe titriyordu. Ona bir gerçeği daha söylemeliydi.
Kemal.
-Efendim.
-Esma'nın arkadaşlarından biri bugün Asım'la konuşmaya gitmiş, adam ötmüştür kesin. Ben sana söyledim o adam çok biliyordur diye. Ama dinlemedin.
-Hallederim onu, sen merak etme.
-Ama ses kayıt cihazıyla konuşmaları kayıt etmişler, onu ne yapacaksın?
Kemal Cengiz artık bir kurt adama dönüşmüştü, onu kimse engelleyemezdi herhalde. Korkut bile onu böylesine çıldırmış görmemişti. Ağzından dökülenler öylesine çaresizliğini belli ediyordu ki, ağlamak bile yanında yavan kalırdı.
-Korkut, ben kapana kısıldım! Artık ya öleceğim, ya da öldüreceğim başka çaresi yok bu işin,
-Ama Kemal, dinle bak...
-Sözümü kesme birazdan kapatacağım zaten. Ben sana çok güvendiğim bir adamımı göndereceğim. Delikanlının hasıdır ona güven tamam mı? Elimle büyüttüm ben onu. Ona, kızları takip ettir, ellerindeki bütün delilleri alsın, alamazsa çalsın, çalamazsa ÖLDÜRSÜN! En ufak bir detayı atlama tamam mı? Ben şimdi onu arayıp ne yapacağını söyleyeceğim, senden yardımcı olmanı istediği şeyleri sorarsa o konularda yardımcı olursun, anladın mı?
-Anladım.
-Kapatmam lazım.
-Ne zaman gelecek bu adam?
-En kısa zamanda, beni habersiz bırakma. Hadi kendine iyi bak, görüşürüz.
Korkut, Kemal'in bu emri vaki tavırlarını hiç sevememişti bir türlü, adam her fırsatta karşısındakine emirler yağdırmak için resmen kendiyle yarışa giriyordu. Bütün bedeni buz gibiydi, yerinden kımıldamaz ve ses çıkaramaz halde kaldı. Beti benzi çoktan attı, sağlığını kaybetmek üzere olduğunun farkındaydı aslında ama yapacak bir şeyi yok-tu. Birden durup dururken kendi kendine ''Kemal bu adamlara hiç bulaşmayacaktı, hiç! Ben ona söyledim uzak dur diye, dinlemedi. Kahretsin! Aç gözlü bunak herif!''diye söylendi durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabatak
RomanceFırlatılan ok, saplanacağı yeri bulmuştu. Geri dönüşü olmayan bir yola girildi. Talimatlar alındı, kılıçlar kuşanıldı, bu davanın korkunçluğu kendisini kusmaya hazırlanıyordu gittikçe. Sıra katillerdeydi… Sabahın ilk saatlerinde, uzaklardan gelen te...