Arabanın içindeki telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu. Olay mahallinde araştırma yapan bütün polisler, balistik görevlileri, doktorlar, özel görevliler ve iki tane mitçi arabanın içinde çalan telefona doğru yöneldiler. Soruşturmayı başlatan savcı seri adımlarla arabaya doğru ilerledi. Direksiyonun altına düşmüş olan telefonu eline aldı ve dikkatlice arayan kişiye baktı. Ekranda görünen isim;''Aylinciğim''di.
Savcı yanına yaklaşan baş komisere yanaşıp,''açıyorum'' işareti yaptı ve sakin bir şekilde telefonu açtı.
''Alo''
Aylin, karşısına çıkan erkek sesini duyunca şaşkına dönmüştü. Telefona bakan erkekti! Ilgın... Ne söyleyeceğini ilk etapta unuttu, ama sonra ilk şoku atlatır atlatmaz,
-Sen de kimsin? Ilgın nerede? Diye sordu.
Savcı telefondaki kişinin ölen bayanın arkadaşı olduğunu düşündü. Açıklama yaparak, hemen ilk sorusuna başladı.
-Ben Üsküdar Cumhuriyet savcısı Soner Genç. Siz Ilgın hanımın neyi oluyorsunuz?
Aylin, telefonu elinden düşürmek üzereydi neredeyse. Ne savcısı! Gözleri yuvalarından çıkmıştı bir anda, kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, bedeninin titremesine de engel olamıyordu. Aklından geçen şey değildi! Olmamalı... Sesi titriyordu artık.
-Ben Ilgın'ın arkadaşı avukat Aylin...
Telefonun ucundaki ses, gayet emin bir şekilde;
-Merhaba avukat hanım, sanırım şuan bulunduğumuz ortamda size çok ihtiyacımız olacak!
Aylin artık konuşmuyordu. Ayaktaydı ve öylece kalmıştı. Savcı hala konuşmaya devam ediyordu;
-Ailesine ulaşmamız lazım. Bu telefondaki numaralardan bulabiliriz değil mi?
O dakikadan sonra Aylin'in dili damağı kurumuştu. Gözlerinin kör olduğunu hissetmişti sanki ağzından dökülen cümle sadece içinden geçenlerdi;
-Ne oldu? Ne olur söyleyin, Ilgın'a ne oldu!
Aylin sustuktan sonra telefonun diğer ucundaki ses de gidip geliyordu, savcı zoraki konuşuyordu.
-Başınız sağolsun, çok üzgünüm... Arkadaşınız Kavacık'ta öldürülmüş olarak bulundu. Aylin Hanım, bir an evvel ailesine ulaşmamız lazım. Çünkü bir cinayet söz konusu, bu arada sizi de görmemiz gerekiyor. Üsküdar karakoluna gelip ifade vermelisiniz!
Aylin, bu duyduklarına inanamıyordu. Bilincini yitirmişti, savcının cümleleri beyninde yankılanıp duruyordu. Başına hâkim olamıyordu, sandalyeler, masalar ve perdeler etrafında dönüp duruyordu. Ellerini alnına çarptı hızlıca. Gözlerinin içine biriken damlalar artık halının üzerine dökülüyordu. Sadece ağzından ''Allah'ım'' haykırışı çıkıverdi.
• * * * * *
Aylin gözlerini açtığında Esma'yı gördü. Esma, hafifçe yüzüne su çarpıyor, tokat atıyordu.
-Aylin, Aylin... Ne oldu sana böyle canım ya, uyan! Ne olur uyan!
-Esma...
-Söyle canım, tansiyonun mu düştü? Ilgın nerede?
-Efendim?
-Ilgın...
-Ne, ne olmuş Ilgın'a?
-Ilgın'ı öldürmüşler! Ilgın'ı öldürdüler! Kızın hayatını söndürdüler, ailesine ne söyleyeceğim şimdi ben...
Aylin'in yarı baygın sarf ettiği bu sözler inanılmazdı. Esma'nın yüzünün rengi atmıştı birden, bembeyaz olan yüzüne iki tokat attı kendi kendine.
-Allah korusun, sen ne diyorsun Aylin?
Aylin şok halinde, sözleri birbirine dolayarak konuşmaya başladı;
-Esma, Ilgın'ı öldürdüler. Kaset ondaydı. Asım bey bizden koruma istedi. Ben de gittim suç duyurusunda bulunup koruma istedim. Ilgın'a da; sen de koruma tut demiş! Esma, Esma! Ilgın'ı senin baban öldürttü... Senin baban, anladın mı? Lanet olsun her şeye ya, lanet olsun...
-Ne diyorsun. Ne? Anlamıyorum!
Aylin sinir krizi geçiriyordu. Avazı çıktığı kadar bağırıyor ve ağlıyordu. Gözlerinin içi kan çanağına dönmüştü adeta.
Esma, hareketsiz kalmıştı bütün bu duyduklarından sonra. Başını yere eğmiş öylece duruyordu sadece. Aylin ise çıkarabildiği kadar sesini çıkarıyor ve karşısında sinen arkadaşına, resmen kusuyordu.
-Ilgın'ı bu genç yaşında öldürdü senin baban! Pis hain köpekler, değer miydi ha, değer miydi? Paranın esiri olmuş baban yaptı, anladın mı, Ilgın'ı senin baban öldürttü. Katil... Senin baban katil!
Esma hala başını kaldırmamıştı, Aylin içindekileri haykırmış ve avazı çıktığı kadar Esma'ya bağırmıştı. Esma, başını kaldırdı... Aylin'in gözlerinin içine baktı ve yavaşça ayağa kalktı. Başı önünde yatak odasına yürüdü. Aylin ise Esma'nın bu davranışına hiçbir anlam veremedi. O sessiz sedasız odasına çekilirken, Aylin darmadağın bir halde bu tepkisizliğin nedenini çözmeye çabalıyordu. Esma böyle susmamalıydı, tepkisi olmalıydı. Çok geçmeden yatak odasının kapısının kilitlendiğini duydu. Kilidin sesi kulaklarında patlamıştı resmen.
Aylin, başını her iki yanına sallayarak ''Yazıklar olsun!'' demişti odanın içinde bağırarak. Ayağa kalktı sallanarak, başı o kadar ağrıyordu ki gözlerini kısarak bakıyordu etrafına. Aniden savcıyla konuşmaları geldi aklına, hemen onu bulmalıydı. Neler olup bittiğini anlamlıydı. Bu şaka olmalı, beni çıldırtmaya çalışıyorlar diye düşünüyordu. Hemen harekete geçti, kol çantasını ve gerekli bütün eşyalarını alarak evden çıktı. Dışarıya çıkar çıkmaz taksi çevirdi ve Üsküdar karakoluna gitmesini söyleyerek kendine gelmek için, içinden telkinler vermeye başladı. Koltukta otururken sürekli bacaklarını oynatıyordu. Resmen iki büklüm olmuştu. Esma neden hiçbir tepki vermedi? Neden benimle değil? Ilgın'ın annesine haber verilmiş miydi acaba? Aklını kemiren nokta buydu, en iyi dostunu kaybetmişti ama ailesini de arayamamıştı. O yoktu artık, hayatındaki en önemli renk, en önemli varlık yoktu ama daha bu öğlen onunla konuşmuştum, çok mutluydu oysaki!
Aylin hala şokun etkisinden kurtulamamıştı. Taksi hızla Üsküdar sapağına girdi. Yolda ilerlerken, Aylin Karacaahmet mezarlığının önünden geçtiklerini fark ediyor ve kendisine geliyordu aniden. ''Şimdi Ilgın da mı bu toprağın altına girecek?''
Yine gözlerinden sicim gibi yaşlar boşalmaya başlamıştı. Çok geçmeden taksi karakolun önünde durdu. Taksicinin ücretini ödeyip, arabadan alelacele çıktı. Karakolun önü inanılmaz kalabalıktı. On tane ya da daha fazla polis otosu duruyordu kapının önünde. Hepsi de sanki bir yere gideceklermiş gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabatak
RomantizmFırlatılan ok, saplanacağı yeri bulmuştu. Geri dönüşü olmayan bir yola girildi. Talimatlar alındı, kılıçlar kuşanıldı, bu davanın korkunçluğu kendisini kusmaya hazırlanıyordu gittikçe. Sıra katillerdeydi… Sabahın ilk saatlerinde, uzaklardan gelen te...