uyarı: ... ✨️j o e✨️
Pekala, evdeyim. Aklımda dolanan tüm sıkıntıları rafa kaldırdım ve artık hazırım. Seni tanımaya hazırım.
Önümdeki bilgisayar boğucu sesler eşliğinde açılırken ahşap masada ritim tutuyorum. Siyah ekran zamanla görünür hale geliyor. Arama motorunu açıyorum ve parmaklarım adının harflerini bir bir gezerken derin nefesler alıyorum. Araştırmacı ruhum konu sen olunca ayrı bir boyut kazanıyor.
Önce görseller kısmına tıklıyorum çünkü görüşmemizin üzerinden henüz birkaç saat geçmiş olmasına rağmen seni yeniden görmeye ihtiyacım var. Umutla fareyi kaydırıyorum. Birkaç tur daha ve işte oradasın. Etrafını sarmış birkaç arkadaşınla bir kafede oturuyorsun. Karede senin dışında dört kişi var. Popüler misin? Arkadaşlarını gerçekten seviyor musun? Onlarla iyi geçirebiliyor musun yoksa sadece dışarıdan iyi gözüktüğünüz için mi hepiniz bu kadar mutlusunuz? Her ne olursa olsun seni hak etmediklerine eminim. Seni tanıyorum, tanıdım. Bu sahte insanların arasında işin olmadığını biliyorum. Ama endişeye gerek yok. Seni bir kez avucumun içine aldığımda hepsinden teker teker kurtulacağım.
Araştırmama devam ederken sosyal medya hesaplarını buluyorum. Instagram ve Twitter kullanıyorsun. Instagram hesabın açık ama ne sabitlenmiş hikayelerin ne de gönderin var. Ne açıkta olmayı ne de kendini saklamayı seviyorsun. Profil resminde kucağındaki küçük bir kızla kameraya gülümsüyorsunuz. Kız, bugün bana bahsettiğin yeğenin olmalı. Onu gerçekten seviyor olmalısın. Çocukları gerçekten seviyorsun.
Twitter hesabın bomboş. Ne bir yorum ne de profil resmi var. Sırf ihtiyaç duyduğun için açmış ve belki de unutmuş olmalısın. Sorun değil. Sosyal medyadan ben de pek hoşlanmam zaten.
Biyografinde gördüğüm bir detay beni çekerken kendime geliyorum. Saat geç olmaya başlamış. Yarın erken kalkmam gerek ama devam ediyorum. Okuduğun okul gözler önüne seriliyor. NYU'dan iki sene önce mezun olmuş ve güzel sanatlar okumuşsun. Tanrım, senin de benim gibi estetiğe değer veren sayılı insanlardan olduğunu bilmek güzel. Belli ki olgun bir kişiliğe sahipsin ve eski sevgililerimin çocuksu ve nazlı tavırları aklıma gelirken seninle çok daha iyi anlaşacağımızı hayal ederek mutlu oluyorum. Seninle bir kez daha görüşmek için ne kadar heyecanlı olduğumdan bahsetmiş miydim?
Biraz daha kaydırdıktan sonra LinkedIn profiline rastlıyorum ve işte, bundan sonrası kolay. Zor kısmı arkamızda bıraktık. Daha önce çalıştığın ve aktif olarak işe alım yapan yerleri bir kenara ayırıyorum. Numaraları da not ediyorum ki işim kolaylaşsın. Sonrası çocuk oyuncağı. Birkaç telefon ediyorum ve kısa süre sonra CV'nle beraber hakkında birçok bilgi elimin altında. İnceledikten sonra söyleyebileceğim bir şey varsa o da ne kadar çalışkan olduğunu gördüğümdür.
Aklıma gelen harika fikirle bir kez daha telefona sarılmadan önce kendime saati hatırlatmak zorunda kalıyorum ve bunu da yarına bırakmayı not ederek yatıyorum. İletişimimizi ilerletecek bir nokta yakaladığımı ve görüşmemize saatler kalmış olduğunu söylememe gerek bile yok.
Sabah kitapçıyı açmaya giderken, yolda telefon numaranı tuşluyorum. Bilinmeyen numara olmasının seni yıldırmayacağını umarak bir yandan da sakinleşmeye çalışıyorum. Sesini duymaya hazırım.
"Yardımcı olabilir miyim?" diye açıyorsun.
Tuttuğum nefesim dudaklarımın arasından süzülerek giderken rahatlıyorum. "Öyle umuyorum," diyorum. "Mooneys'in sahibiyim. Times Meydanının ilerisindeki büyük kitapçı. Numaranıza LinkedIn'den ulaştım."
Arama sebebimi duyunca sesinde bir şeyler değişiyor. Olduğundan daha naziksin ve bu da beni gülümsetmeye yetiyor da artıyor bile. Her sabah senin sesinle uyanmak istememe sebep oluyorsun.
"Lütfen devam edin."
"Dükkanımızda birtakım değişiklikler yapma kararı aldık. Duvar resimleri ve renkli camlar gibi. Yardımcı olabileceğinizi umuyordum."
Düşünürken nefesini üflüyorsun ve yanında olmak istediğime karar veriyorum. "Anlıyorum. Ne yapabileceğime bir bakmak için uğrayabilirim. Ama... şu karşısında Dunkin' bulunan kitapçıdan bahsediyorsunuz, değil mi?"
Hatırlıyorsun. Telefonda kahkaha atmak istememe sebep oluyorsun ve belki de yapmalıyım. Ama seni ürkütmek istemem. En iyisi sakince onaylamak. "Aynen öyle. Biliyor musunuz?"
"Evet, elbette," diye yanıtlıyorsun. "Aslına bakarsanız daha dün dükkanınızdan alışveriş yaptım."
"Öyle mi?" diyorum şaşkın bir tonda. "O halde belki sizi hatırlarım. Ben Joe."
"Ah, Joe. Ben y/n, senden Olduğun Yerde Kal'ı satın almıştım. Yeğenim için. Hatırladın mı?"
"Tanrım, elbette. y/n y/l/n, nasıl fark etmem. Nasılsın?"
Kıkırdıyorsun ve karşı tarafta sen bilmesen de kalbim eriyip sokağa akıyor. Seni o kadar çok istiyorum ki senden başka bir şey düşünemiyorum. Bir gecede beni kendine bu kadar bağlaman hiç adil değil.
"İyiyim, harikayım. Peki ya sen?" diye sorarken sorunda ciddi olduğunu anlayabiliyorum. Gerçekten ne durumda olduğumu bilmek istiyorsun. Beni merak ediyorsun.
"Harikayım. Gelip dükkana bir göz atabilirsen çok daha iyi olacağım."
"Tabii, elbette," diyorsun ve muhtemelen saati kontrol etmek için bir anlığına telefonu kulağından uzaklaştırıyorsun. "Yarım saate orada olurum. Senin için uygun mu?"
Uygundan da öte, demek istiyorum. Hatta hemen gel. Şimdi çıkıp gel ki seni erkenden görebileyim. Güzel yüzünü, sesinin yanımdayken tınısını özledim. Bir an önce sana ihtiyacım var. Seni iple çekiyorum.
"Elbette, görüşürüz." diyerek telefonu kapatıyorum ama sokağın ortasında yere çöküp ağlayabilirim. Her şey o kadar tıkırında ilerliyor ki. Çok yakında sen yatağımda uyurken ikimize kahvaltı hazırlıyor olabilirim. Hayali bile kalbimin göğüs kafesimden fırlamak istemesine neden oluyor.
Adımlarım hızlanırken karşıdan karşıya geçmeye hazırlanıyorum. Hemen dükkana geçmeli ve seni beklemeye başlamalıyım. Ama önce, Dunkin'e uğrayıp ikimiz için kahve ve çörek alsam harika olur. Kahvaltını kendim hazırlamaya başlamama daha var, ama alamayacağım hakkında bir düşüncen olmasın.