Kadın 20. Bölüm: Durdurmadım, Seninle Yürüdüm
Muazzez Yön
Şimdiki ZamanZaman çok acımasız bir kavramdı; herkese, her şeye göre değişiyor ve insanların anlatabilmesini, anlayabilmesini kısıtlıyordu.
25 yaşımdayım, bu zamana kadar birçok kez kendi hayatımı sonlandırmaya çalıştım ama olmadı. Şimdi kalbim ölmeye başlamışken hiçbir şey hissetmemek canımı yakıyor. Önceki Muazzez olsaydı buna çok sevinirdi. Hiç korkabileceğim bir an olmuş muydu? Ben hep mi ölümü çare gördüm?
Aynadaki yansımama baktım, aynalardan nefret ettim. Nasıl biri olmalıydım? Ne giyinmeli, saçlarım hangi tarz olmalıydı?
Ellerimle başımın iki yanını tuttum ve derin bir iç çektim. Ben kimim, kim olmalıyım? Rüzgar da biliyormuş. Ama ne zamandan beri? Gözlerinin içine bakarak oyuna devam mı etmişim? Nasıl benden nefret edemiyor?
Rüzgar'ın öğrendiğini anlayalı 4, kalbimin öldüğünü öğreneli 2 gün oluyor. Ağrılar çoğaldığı için doktora gitmiştim, kalbimin artık çöktüğünü, nakil olmam gerektiğini söylemişlerdi. Anjiyo sırasında belki beş, belki de altı doktor vardı... Hastaneye de yatmalıymışım.
Ben ne yapıyorum? Spor için hazırlanıyorum. Yataktan kalkıp, alarmımı kapadım ve kapıyı açtım. Saat sabahın dördü, koşmak için mükemmel bir zamanlama. Evden çıkmadan önce Rüzgar'ın mutfakta ders çalıştığını görmüştüm, hatta o da beni fark etti ama dört gündür olduğu gibi birbirimize takılmıyoruz.
Hızlı ve uzun adımlarla siteden ayrıldığımda güvenlik görevlisi bana selam vermişti. Tam çıkarken fark ettiğimden durup ona dönememiştim. En az altıya kadar koşmayı düşünüyorum, bu sayede zorla kaybettirildiğim vücuduma geri dönebilirim.
Arkamdan adım sesleri geldiğinde boş araç yolunda ses resmen yankılandı. Durmadım, eğer biri bana geliyorsa yetişmeli. Durmayı bir kenara bırakmayı düşünüyorum. Beklediğim gibi oldu, arkamdaki bana yetişti; Rüzgar.
"En azından yanına telefonunu al, merak ediyoruz."
"Dersini bırakıp gelmemeliydin."
"Evet, sonra iki gün önceki gibi senden gün boyu haber alamayalım." Tavırlı sözleri beni durdurmak ister gibiydi. Sinirlenecek gibi hissediyordum, ama hiçbir şey hissedemiyordum.
"Kontrol etmeniz gereken küçük çocuk değilim. Sizinle yaşıt, kendi hayatına bakabilen biriyim. Saçma duygulara kapılanlar sizlersiniz." Cümlelerim savruldukça Rüzgar yavaşladı ve sonunda durdu. Umursamadım. Koşmaya, her şeyi geride bırakmaya devam ettim. Ta ki o acıyla bağırana kadar. Acı haykırışı kulaklarımı doldurduğunda olduğum yerde durdum, kollarım iki yana düştü ve dehşetle ona döndüm. Yerde görmeyi beklediğim adam, tüm ihtişamıyla ayakta duruyordu. Acıyla değil, sinirle bakıyordu.
"Ne yaptığını sanıyorsun?" Bağırarak önüme gelip omzuma vurdu. "Ne yaptığını sanıyorsun ya sen? Ne oldu kadın olduğunu saklamayı çok mu istiyordun da benim öğrenmem rahatsız etti? Ne bu sinir Muzo?"
Kadın olduğumu bilmek... Bunu ilk defa dile getiriyordu ama ilk defa beni bilerek gözüme bakmıyordu. O hep beni biliyordu değil mi?
"Dört gün ya!" Tekrar bağırdığında daldığım düşüncelerden sıyrıldım. "Dört koca gün oldu. Ne zaman seninle konuşmaya çalışsam arkanı dönüyorsun, benim olduğum sofralara gelmiyorsun. Seni arıyorum açmıyorsun. Ne oldu, benliğini bilmem bu kadar mı rahatsız ediyor seni? İnatla sofrada seni bekliyorum, gelirsin diye. Gelmiyorsun."
"Burada suçlu ben miyim lan? Kabullenip senelerdir hiçbir şey söylemeyen sensin, senden saklayacağım diye kan ter içinde kalan benim ama yine mi suçlu benim?"
"Muazzez, sen sadece suçlu mu arıyorsun?" Bir iki adım geri atıp kaşlarını çattı. "Ben... Ben hiçbir zaman seni suçlamadım ki," derken sesi ağlamak üzere çıkmış gibiydi. Siniri uçup tamamen kırgınlıklarıyla kaldığında ne yapacağımı bilemedim.
"Özür dilerim, seni kötü hissettirmek istemedim. Aksine, yalnız olmadığını, ne olursa olsun yanında durduğumu göstermeye çalıştım. İstemeyeceğini düşünemedim. Ben... Gitsem iyi olacak." Sözü biter bitmez arkasını döndü, hızlıca yürümeye başladı.
"O gün," lafa başladığımda durdu ama bana dönmedi. "Kafede neden söyleyemedin? Evet, senin kız olduğunu biliyorum diye niye kabul etmedin ya da beni durdurmaya çalışmadın?"
"Çünkü düşündüm, eğer herkesin içinde bunu dersem rahatsız olabilirdin. Dile getirmem seni zorlayabilirdi çünkü senelerdir sakladığın tek kişi bendim. Durdurmadım, seninle yürüdüm. Senin yanında devam ettim. Hiçbir yerde durma, sadece hayatına bak ve baktığında hayatta yalnız olma diye seninle yürüdüm. Kolumu omzuna attım, omzundaki ağırlıkları almak için. Bir daha gözüne gözükmeyeceğim, kötü hissetmeni sağlamayacağım."
İçimde anlamlandıramadığım hissin kıvranışı, onu durdurmam için yalvaran eklemlerime rağmen yere oturdum ve sağ elimle kalbimi tuttum. Ağrıyordu. Durabilmek gibi bir seçeneği olmasına acıyla yaşamayı seçiyordu.
"Rüzgar," diye fısıldadım. "Rüzgar, ben nasıl yaşamam gerektiğini bilmiyorum."
Başımı yerden kaldıramıyor, sadece soluklanmaya çalışıyordum. Çok yorgunum. Tutunmak istediğim dal ya kendiliğinden ya dış darbelerden ya da direkt benim yüzümden kırılıyor, parçalanıyordu. Uzaktan biri ismimi andı. Sert, hızlı adımları duysam da olduğum yerden hareket edemedim.
"Muazzez." Karşımda Rüzgar'ı gördüğümde kalbim bir an rahatlıyor gibiydi. Kalbim bu kadar zorlanmasa, bana sarılmış kollara kendimi bırakmaz, konuşurdum. Yine de kalbimin zorlanışı, dudaklarıma prangalar takmıştı. "Ağlama lan," dedi yanaklarımı silerken.
Ağlamış mıyım? Ne zaman? Kalbimin gerçek acısına mı ıslanmış gözlerim, yoksa yedi yaşımdan beri hissettiğim yorgunluktan mı?
"Çok yorgunum, Rüzgar. Omuzlarımda yükler varken herkesten darbe gelecek gibi hissediyorum. Bana kim baksa kızacak, canımı yakacak sanıyorum. Bunlarla nasıl yaşayabileceğimi bilmiyorum. Özür dilerim. Yaşamak konusunda bu kadar beceriksiz olduğum için özür dilerim. Çok özür dilerim Rüzgar. Seni, hayatımda hiçbir şeyi sevmemiş kadar çok seviyorum. Özür dilerim..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kadın
Teen Fiction⚠️Şiddet sahneleri mevcuttur. Muazzez, kadın bedeninde doğmuş, bir gün fen dersinde cinsiyetleri öğrenene kadar erkek olduğuna inandırılmış çocuktu. Cinsiyetleri öğrendiğinde annesinin ona inandırdığı 'sen erkeksin' yalanını, cinsiyetin gerçekliğini...