Yağmuru neden sever bazı insanlar ? Neden yağmur altındayken kendini hem özgür hem de kasvetli hisseder? Aslında hemen verebilirim bunun cevabını. Çünkü yağmur tanıklık eder anılara. Her bir damlasında binlerce anı ve duygu vardır. Genellikle acı çeken insanlar ve aşık insanlar sever yağmuru. Yağmurun damlalarınında ki duygu yoğunluğuna mest oluruz. Tanımlanamaz bir duygu kaplar içimizi.
Biraz açacak olursak yani tanımlanamayanı tanımlamaya çalışacak olursak, biraz hüzün ve biraz mutluluğa bandırılmış; bir tutam acı ve aşk serpilmiş duygu karışımı da diyebiliriz. Belki de biraz heyecan da tuz niyetine kullanılabilir. Bazıları bu karışımı kendilerine göre de lezzetlendirebilir. Belki içinde ki duygulara yağmuru yetersiz bularak kabartma tozu ekleyenler de olabilir, kim bilir ?
Sonra binbir emekle ortaya çıkardığımız 'bizi' tatmak için gelen insan yüzünü buruşturduğunda paramparça olur kalbimiz. Oysa ki biz onu ne emeklerle, ne tecrübelerle yapmıştık. Bu hikaye de huysuz bir gurme görevini üstlenen o insanı ne kadar istesek de hayatımızdan çıkaramamamız, üstüne üstlük onu hayatımızın merkezine şah yapmamız; tuz biber olur acımıza... 'Ben buyum beğenemediysen buyur' diyemeyiz, def edemeyiz. Sarılırız... Sadece sarılırız...
Boynunun girintisinden kafamı kaldırıp ona baktığım da kaşlarını hafif çatmış bir şekilde uyurken gördüm. Elimde ki kalemi defterin arasına koyduktan sonra yavaşça defteri yere bıraktım. Ardından sol kolumun tarafına dönerek, bana doğru dönmüş gövdesine sımsıkı sarıldım.
"Sarılırız... Sadece sarılırız..."
Saf huzur kokan boynuna kafamı yerleştirip kokusunu içime çektim. Sarıldığımı hissetmiş olacak ki yan tarafında duran elini belime dolayıp beni kendine doğru çekti. Nefes alış verişleri uyandığını belli ediyordu.
"Uyumadın mı prenses ?" Sesi uykudan dolayı çatallaşmıştı. "Saat kaç ?"
"Bilmem" deyip, kollarımı ona biraz daha doladım.
Tam yeniden uykuya dalacağı sırada telefon çaldı. Duymazdan gelerek uyumak için kafasını yastığa gömdü. Telefon bir daha çaldığında küfrederek, kollarını bedenimden ayırıp oturur pozisyona geçti.
Ekrana baktım. 'Abim' yazıyordu. O an içimi korku kapladı. Doğunun verdiği huzurla yapboz parçaları gibi dağılan korkuyu içimde ki çocuk yavaş yavaş tamamlamaya başlamıştı. Bütün haline gelmeye başlayan korkum benle birlikte ellere ve kollara sahip oldu. Pekala başka bir sebepten dolayı da aramış olabilirdi. Hissettiklerim paranoyadan ibaret de olabilirdi. Kendim telkin ederken Doğu telefonu açtı.
"Efendim"
Karşı taraf bir şeyler anlatıyordu. Doğunun çenesi kasılırken yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamıştım. Yerimden doğrulurken karşı tarafı duymadığımdan Doğunun verdiği tepkilerden olayı takip etmeye çalışıyordum. Lakin Doğu sakin tavırlarından taviz vermiyordu. Mamafih, ne olup bittiğini anlayamıyordum.
"Tamam, abi. Geliyorum ben." dedi ayağa kalkarken. "Nerdeymiş şimdi ?"Karşı taraf bir şeyler dedikten sonra gittikçe sinirlendiğini görebiliyordum.
"Nasıl bilmiyorsunuz lan!" diye bağırdı. " Deli etmeyin adamı "
İşaret parmağımı dudaklarıma bastırarak sessiz olması için işaret ettim. Yoksa kızlar odaya dalabilirlerdi. Gözlerini tamam anlamında açıp kapattıktan sonra karşı tarafa yoğunlaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜPTELA(Askıda)
Genç Kurgu..Beni dinliyordu. Tam olarak gözlerimin içine bakıyordu. "Birazcık SEN " dedim... Artık onun BAĞIMLISI olmuştum...