18-That day

835 93 65
                                    

060723

Minho, Jae'ye bir anısını anlatırken Jae'nin gözü masadaki sigara paketine takıldı. Onun için çok zararlı değil miydi? Bir yandan da merak ediyordu aslında. Nasıl bir şey olduğunu, neden içtiğini. "Minho, günde kaç tane içiyorsun?" diye sordu.

Minho ona dönüp neyden bahsettiğini anlamaya çalıştı. Sigara paketine baktığını görünce anladı. "1-2 tane." dedi.

"Neden içiyorsun, çok zararlı?" dedi bu sefer. Minho düşündü, bir arkadaşı yüzünden başlamıştı. Sonra bırakmamıştı. Bu konuyu konuşmayı sevmiyordu pek. "Öylesine." dedi. "Neyse. Jeongyeon noona ile tanışmak ister misin? Sana bahsetmiştim."diye konuyu değiştirdi.

Jae'nin kafası karıştı, hiç öyle birinden bahsetmemişti. "Hayır, daha önce hiç böyle birini söylemedin." dedi. Minho kaşlarını çattı, hatırlayınca güldü. "Doğru, sen sarhoştun. Arkadaşlarımdan bahsetmemi istemiştin." dedi.

Jae korkuyla sordu, "Başka bir şey dedim mi?" Çocuk gülmeye başladı. "Sadece senin beni yatağıma taşıdığını hatırlıyorum. Minho gülmeyi kes!"

Minho gülmeyi bırakıp Jae'nin ona yaklaştığı gibi yaklaştı ona. Parmaklarını gözlerine koydu, "Niye bu kadar güzeller?" dedi. Minho geri çekildi, "Bana baktığında ayrı bir güzel oluyorlar. Yıldızlar gibi pasparlak." dedi yine Jae'yi taklit ederek. Jae'nin gözleri koskocaman açılmıştı.

Yutkundu, "Bunları, ben, mi, söyledim?" dedi duraklayarak. Minho kafasını salladı, "Bunlar ne ki, daha neler söyledin. Kaç gün aklımdan çıkmadı." dedi. Jae ellerini yüzüne kapattı. Hiçbir şey yapmadığını düşünüp sevinmişti bir de. Korkuyla sordu, "Ne dedim başka?"

"Böyle burnuma dokunup 'Burnun çok güzel.' dedin. Sonra dudaklarıma dokundun, 'Dudakların daha güzel.' dedin. Kalbim yerinden fırlayacaktı yeminle."

'Dudakların daha güzel.' mi? Bunu gerçekten demiş olamazdı herhalde. "Şu an dalga geçiyorsun, ben hayatta böyle bir şey yapmam." dedi. Minho ona yaklaştı biraz, elini yanağına koydu. Baş parmağıyla dudağına dokundu. "Dudakların daha güzel." Jae'nin gözlerine bakıp geri çekildi. "Aynen böyle yaptın." dedi.

Minho'yu anlamıştı şu an, kalbi ciddi anlamda yerinden fırlayacaktı. Madem batmıştı batacağı kadar"Sonra ne yaptım?" diye sordu.

"İlerideki sevgilini kıskanacağım, çünkü senin gibisi bulunm- Pardon." Telefonu çalmaya başlayınca sustu. Telefonu açtı, konuşmaya başladı. "Efendim Anneanne...Chan'lardayım. Jae, Chan ve Chan'ın bir arkadaşı var. Hmhm. Tamam söylerim ben. Görüşürüz."

Jae ona baktı, "Ne dedi?" diye sordu. Minho gülümsedi, "Yemeğe çağırdı hepinizi. Zaten senin yanına geleceğimi biliyordu, seni çağıracakmış. Akşam yemeğine bizdesiniz. Bu arada şu çocuğun adı ne?" dedi.

Jae güldü, "Lee Yongbok ama Avustralya'da Felix ismini kullanıyor." dedi. Saat altıya geliyordu. Şimdi çıkmaları gerekiyordu. "Ben üzerimi değiştirip geleyim, sen de diğerlerine söyle." diyip ayağa kalktı Jae.

Lacivert bir kargo pantolon ve beyaz bir sweatshirt giydi. Çantasını da alıp çıktı odadan.

Chan da odasından çıkıyordu, o da üzerini değiştirmişti.  Her zaman ki gibi simsiyahtı. Jae yanından geçerken gülerek omuz attı ona. Chan, Jae'nin yanına geçip ona omuz attı. "Zaten sevgilimi görmüyorum kaç gündür, bozma sinirlerimi bücür." dedi. Jae hahladı. Kapının yanında onları izleyen Minho'nun koluna girdi, "Benim bile sevgilim var senin ki anca memleket gezsin." dedi.

Voices |Lee Minho|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin