43-Trust

480 65 40
                                    

040823

29 Eylül
Jae ağır alkol kokusu ve baş ağrısıyla sinirle mırıldanıp yorganı iyice üzerine çekti, üşüyordu. Bir hareketlilik sesi duydu, ardından sırtına değen bir el. Gülümseyip ona döndü, "Günaydın, Min." dedi. Gözlerini araladığında hızla geri çekildi, kalp atışları git gide artıyordu. Yanında tişörtsüz uyuyan Seonghwa'ya baktı. Gözleri kocaman açılmıştı. Yeni yeni fark ediyordu, üzerinde sadece yarım atleti ve şortu vardı.

Gözleri doldu, yapmış olamazdı. Düşünceler beynini esir almış durumdaydı. Korkuyla etrafa bakındı, buranın neresi olduğunu bilmiyordu. Yerde kendi tişörtünü görünce eğilip üzerine giydi. Yataktan indi, idrak edememişti hâlâ. Elleri titriyordu, dizleri; gözlerinden akıyordu yaşlar.

Pencerenin altındaki duvara yaslanıp yere çöktü, biraz uzakta yerde atılmış vaziyette gördüğü Seonghwa'nın şortu ve tişörtünü görünce daha hızlı akmaya başladı yaşlar. Kollarını bacaklarına sardı, ağlaması gittikçe şiddetleniyordu. Kendini hatırlamaya zorladı, yoktu hiçbir şey hatırlamıyordu. Hıçkırıkları şiddetlendi, bunu Minho'ya yapmış olamazdı.

Seonghwa yavaşça gözlerini araladı, duyduğu sesle. Saçlarını karıştırıp doğrulup sesin nereden geldiğine baktı, Jae yere çökmüş ağlıyordu. "İm, ne işin var burada?" dedi, fark etmemişti hâlâ. Jae ona bakamıyordu bile. "Park, yapmadığımızı söyle bana." dedi hıçkırıklarının arasında. Seonghwa etrafa göz attı, yerde kıyafetlerini görünce anlamıştı. "Sikt*r!" dedi.

Jae kafasını dizlerine gömdüğü için görmezdi. Hemen yerdeki kıyafetleri alıp üzerine geçirdi. Yanına adımladı. "Yaklaşma!" diye bağırdı Jae korkuyla. İstemiyordu onun yüzüne bakmak istemiyordu. Minho'ya ne diyecekti, 'Yakın arkadaşınla yattım.' mı? Nefret etti kendinden, iğrendi.

"Ben hatırlamıyorum ama yapmamışızdır. Umarım, yani, lanet olsun hatırlamıyorum!" Seonghwa onu sakinleştirmek üzere başladığı konuşmayı batırmıştı.

Jae hızla kalkıp çıktı odadan. Yerde gördüğü çantasını alıp evden çıktı. Gözlerindeki yaşları umursamadan bir taksi çevirdi. Minho'nun evini tarif etti, anlatmalıydı. Adam değişik bakışlar atıyordu ona. Telefonunu çıkarıp saate baktı, 12'yi geçiyordu. Bildirimlere gitti gözü, Minho'dan 10'a yakın cevapsız arama vardı. Mesajlar da vardı, baya endişelenmişti. Gözlerinden akan yaşlar telefonuna düşüyordu. "Geliyorum eve." yazdı.

Kendine yapmadığını tekrarlayıp duruyordu. Fakat durum ortadaydı. Minho'ya ne diyeceğini bilmiyordu ama saklayamazdı. Saklarsa işler daha beter olurdu.

Şoför gergince sordu, "Hanımefendi, her şey yolunda mı?" Jae yutkundu, gözyaşlarını engellemeye çalışıyordu. "Evet." dedi, oysa hıçkırıkları az önce son bulmuştu. Sevgilimi bilmeden aldattım diyemezdi ya. Evinin önüne geldiğini fark ettiğinde parayı ödeyip indi hemen. Ellerinin titremesi geçmiyordu asla. Apartmanın kapısını açtı. Biraz soluklanmak istedi, çarpıntısı vardı.

Duvara tutunarak merdiven basamaklarından birine oturdu. Elini kalbine koyup bastırdı, "Ayrılmak istemiyorum." diye mırıldandı. Ağlaması tekrardan şiddetlenmişti. Düşüncelerini durduramıyordu: Benden nefret edecek, iğrenecek benden, ayrılacağız, kızacak bana.

Zar zor ayağa kalkıp asansöre bindi. Dairenin katına bastı, hıçkırıklarını durduramıyordu. Asansörün kapısı açılınca kapıya ilerledi. Titreyen elleriyle girdi şifreyi, yavaşça ittirdi kapıyı. Koşarak içeriden gelen Minho hızla ona sarılmıştı, Jae'nin ağlaması daha da şiddetlendi. Elindeki çantası yere düşmüştü. Minho endişeyle konuştu: "Bebeğim, ne oldu sana? Biri mi bir şey yaptı anlat. Anlat."

Voices |Lee Minho|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin