Beş gün sonra:
Bazı insanlardan bazı tepkileri hiç beklemeyiz. Bir olaya verecekleri tepki hakkında ya da herhangi bir hareketinde 'o böyle yapar, söyler, eder' demeyi biliriz bazı gerçekleri unutarak. Bazı durumlarda, bazı kişiler -bu hiç beklenmedik kişiler de olabilir- daha farklı tepki gösterir ve bazıları şaşırtmazken bazıları insanların şaşkınlıktan ağzını bile açtırabilir.
Minho bu kişilerdendi. Onu liseden tanıyan arkadaşları şu an aşk konusunda -ki bu lisede zorbaladığı Kim Seungmin olunca- epey şaşırır, Minho'ya inanmazdı. Jisung bile lise dönemlerinde Minho'nun bu haline alışmak için kendine uzun bir zaman vermişti. Minho bu konuda kimseye kızmadı, kızamazdı da. Geçmişini biliyor, şimdiki adımlarını daha sağlam atıyordu. Tabii bu bazı şeyleri silmek için yetmiyordu.
Minho'nun Seungmin'e numarasını vermesi sonrasında ikili bir daha denk gelmemişti. Minho öğrendiği binanın yanına bile yaklaşmamıştı hatta. Seungmin'e söylediği gibi meydanda beklemiyor, günlerini Jisung ile birlikte kitapevine gidiyor, kitapları düzenliyordu Jisung ile birlikte. Hatta çoğu zaman Jisung ben maatbaya gidiyorum diyip çıkıyor, tüm işi Minho 'ya bırakıyordu. Bu büyük olanı sinirlendirse de bu sinir genelde hemencecik geçiyordu. Çünkü eline bir şey geldiğinde onunla uğraşmak biraz bile olsa kafasını dağıtıyor, düşüncelerinin bir süreliğine sessizleşmesini sağlıyordu.
Aslında Jisung da bunun farkındaydı. Çoğu zaman bilerek çıkıyor, bazense sırf dışarı çıkmak için yapıyordu bunu. Jisung, Seungmin'in kafasının karışık olduğunu anlayabiliyordu. Aslında Jisung'un kafasını asıl meşgul eden şey şuydu:
Seungmin hâlâ Minho'yu seviyor mu?
Buna kesin bir cevap vermek zordu. Çünkü konuşmalarına bakılırsa -en azından Minho'nun anlattığı kısa konuşmaya bakılırsa- emin değildi Seungmin.
Jisung bu konuda oldukça endişeliydi. Arkadaşının sonsuza kadar Seungmin'i bekleyeceği ve kendini yıpratacağı gerçeği onu geriyordu da. Jisung biliyordu bir yandan, bu yaptıkları hatanın bedeli olduğunu ancak yine de bazen...
Gözlerini, küçük, kitaplarla döşeli köşede kitap okuyan büyüğüne çevirdi. Yüzündeki ifadesizlik ve satırlarda gezinen gözleri... Gerçekten odaklı mıydı acaba? Gerçekten kitabı okuyor muydu? Okuduğu satırı anlıyor muydu ya da?
Şu sıralar büyük olanın ağladığını duymadı ya da görmedi. Bu onu mutlu etse de bir yandan da düşündürüyordu. Birkaç gün önce Hyunjin ve Changbin ile ne konuştuysa eve gelmiş, Jeongin'le her akşam yaptıkları gibi sarılmışlar, ardından yatacağını söylemişti. Chan, en yakın arkadaşının odasına girdiğinde gerçekten uyuduğunu görmüş, odaya girdiği gibi sessizce çıkmıştı.
Jisung, daldığı düşüncelerinden syrılıp, sonunda kendine geldiğinde bir çift gözün üzerinde olduğunu fark etmişti. Minho ona sorgularcasına bakıyordu.
"Maatbaya gideceğim!"
Birden bağırmasıyla Minho yüzünü ekşitti.
"Akşam akşam mı?"
"Evet?"
Minho'nun her zamanki gibi sinirlenip kızmasını beklese de, beklediği gibi olmadı.
"Otur oturduğun yere. Bu sefer ben maatbaya gidiyorum"
Jisung gözlerini kırpıştırdı ve dudaklarından bir 'ne' firar etti. Minho onun bu haline gözlerini devirdi ve konuştu:
"Hava almaya çıkıyorum Jisung. Hava almaya."
Kaşlarını çattı küçük olan.
"Nereye? Minho!"
Ancak büyük olan o konuşurken çoktan kabanını giymiş, beresini kafasına geçirmişti. Jisung'un dediklerini görmezden geldi ve büyük birkaç yola ayrılan meydanda gezinmeye başladı. Ne kadar gezindi bilmiyordu ama sürekli aklında gezinen sözcükler parazit gibiydi, sanki kafasını içten içe yiyordu.