☂️7☔

832 119 75
                                    

Üçlü binadan çıktıktan sonra dış kapının önünde onlara huysuzca bakan Chan ile duraksamışlardı. Chan onlara, aynı bakışları gibi huysuz bir şekilde konuştu:

"Bütün her şeyi ben yapıyorum! Jisung çöpü atmamışsın ayrıca!"

Üçlü sessizce büyük olanın söylenmesinin bitmesini bekledi. Chan en sonunda konuşmasını kesmiş, bu sefer ise ona tren görmüş öküz gibi bakan çocuğa konuştu:

"Jeongin niye öyle bakıyorsun?"

Küçük olan sadece büyük olanın göğsüne odaklanmış, duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Chan, küçük olanı daha çok zorlamadı ve eve girmeyi teklif etti. Üçlü aynı anda hayır demiş, kafasını olumsuzca iki yana hızlıca sallamıştı. Chan başta anlamasa da daha sonra aklına evde yalnız kalan Changbin ve Hyunjin gelmiş, durumu anlamış, diğerlerini uzun bir araba yolculuğuna çıkarmıştı. Bu demek değildi Changbin ve Hyunjin'i öldürmeyecekti. Sadece sonraya bırakıyordu sarı saçlı olan. Araba yolculuğu, başta sadece Minho'nun kafasını dağıtmak içindi. Daha sonraysa Chan'ın otobana çıkmasıyla diğerleri nereye gittiklerini sormuş, Chan ise sürpriz demişti.

Gece çıkılan bu yolculukta Jeongin ve Jisung ne kadar uyanık kalmaya çalışsa da kendilerine engel olamayıp, gözleriyle olan savaşı kaybetmişti. Minho ise üç saatlik yolculuğun son saatinde yirmi dakika uyuyabilmişti.

Uyandığında gördüğü koca otel ile Chan'a 'sen ciddi misin?' dercesine bakmış, ve otele bakarak her an çığlık atabilecek olan arkadaşlarına çevirmişti başını. Jisung, Jeongin ve en çok Hyunjin'in isteğiydi buraya gelmek. Chan'ın amcasının İngiltere'deki oteli kesinlikle muhteşemdi! Ancak Minho dün olanlardan sonra herhangi bir şey ilgisini çekmiyor hiçbir şeye odaklanamıyordu. Sanırım bu yüzden şu an odasındaki açık kahve tekli koltukta, kapatıp yumruk yaptığı elini izliyor, odasındaki sessizliğin verdiği huzursuzlukla bacağını sallıyordu.

Önceden aklındakileri susturmak için sesi, gürültüyü kullanırdı. Ancak bu huyunu Seungmin'in hayatına girmesiyle bıraktı. Saçma sapan bir televizyon programını son ses açacağına, Seungmin'in attığı ses kayıtlarını dinlerdi.

Eskiden.

Eskiden dinlerdi.

Seungmin gittikten sonra ilk kez sırf aklındakileri susturmak için televizyonu açmış, gürültüye sığınmıştı istemese de. Dünü hatırladıkça kalbi sıkışıyor gibiydi. Jisung'un Felix'in yanına gittiğinden emindi hatta Jisung ve Jeongin'in konuşmalarını bile duymuştu. Seungmin, onun meydanda öylece beklediğini biliyordu.  Minho her ne kadar sorun etmediğini söylese de üzülüyordu. Üzülmesinin sebebi de kendisi olduğunu bilmesiyle hemen gülümsemeye çalışıyor, ardından buna hakkı olmadığını söylüyordu.

İddia sonrasında herkes de ciddi bir değişim vardı ancak sanırım en büyüğü Lee Minho'nundu. Jisung'a iki sene önce biri Minho'nun böyle olacağını söylese Jisung onu kaale bile almazdı. Çünkü arkadaşı bildi bileli  insanlarla takılmaktan başka bir şey yapmamış, ötesine gitmemişti. Şimdiyse Minho her gün bir ihtimal Seungmin gelir diye bir bankta gününü geçiriyordu.

Minho doğan güneşe dikti gözlerini. Dün geldiklerinde Chan odaları halletmiş, sonrasında herkes kendi odasına girmişti. Minho son kez  baktı havaya. Gitmesi gerekiyordu. Meydana gitmeliydi. Ama diğerlerin huzurunu da bozamazdı. Bunu da istemiyordu. Hiç bozulmamış, dokunulmamış yatağa uzandı kahve saçlı. Daha fazla düşünmemesi gerekiyordu.

Kapısı çaldığında kaşlarını çattı ve yeni uzandığı yataktan kalktı. Jisung ve Jeongin bu saatte hayatta kalkmazdı. Muhtemelen Chan, diye düşündü. Doğruydu. Kapıyı açtığında karşısında duran beden ile kapıyı daha çok araladı.

He Loves Me, He Loves Me Not || 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin