Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen, iyi okumalar dilerimmm 🌸✨🩷💐✨
...
Beklemediğimiz zamanlarda uzun zamandır istediğimiz ve beklediğimiz şeyler olabilir ama bazense hiç beklemediğimiz bir zamanda beklemediğimiz ya da istemediğimiz şeyler çıkar.
Şimdi Jeongin ve Minho locaya şaşkınca bakıyor, gördüklerini idrak etmeye çalışıyordu.
"Minho... Sen de benim gördüğümü görüyor musun?"
Şaşkınlıkla, gözlerini locadan çekmeden konuştu Jeongin. Gördüğüne inanamadığından Minho'ya sormaktan başka bir şey yapamadı. Minho da görüyor olacaktı ki gözlerini o yönden çekemiyor, tepki bile veremiyordu.
Lee Felix burada, Londra'daydı.
Sarı mullet saçlarını arkadan toplamış, yanındaki kendi yaşıtlarından bir erkekle konuşuyor, gülüşüyordu. Jeongin gözlerini zorlukla oradan çekti ve biraz arkalarında kalan Jisung ve Chan'ın dikkatini çekmeye çalıştı. Az sonra Chan, gözlerini zorlukla Jisung'tan çekip, ona deli gibi el sallayan arkadaşına dahte bir öfkeyle baktı. Jisung ise Minho'nun nereye odaklandığına bakmak için kafasını kaldırmış, gördüğü görüntüyle ağzı şaşkınlıktan kocaman açılmıştı.
Jeongin hâlâ ona kızgılıkla bakan Chan'a gözlerini devirmiş ve gizlice eliyle locayı göstermiş, diğerinin sonunda o tarafa bakabilmesini sağlamıştı. Chan da gördüğü şeyle duraksamış, gözlerini kırpıştırmıştı. Yanlış görüyordu. Kesinlikle yanlış görüyordu.
Göz doktoruna görünmeliyim en yakın zamanda diye düşündü kendini kandırmak için ancak Jisung buna izin vermedi. Chan'ı dürtüyor, aynı salıncak sallar gibi sallıyordu büyük olanı.
Hepsinin aklında olan soru şuydu:
Felix Avustralya'da değil miydi?
Localarının biraz yakınında duran beyaz ışıklar kapandığında tüm sahne, salon karanlığa büründü.
Jeongin, sessizce Minho'ya fısıldarken Minho onu duymuyordu bile. Tekrar çevirdi gözlerini locaya. Sadece iki kişinin silüeti gözüküyordu karanlıkta. Minho daha çok bakamadı ve gözlerini çekti.
Şişman, oldukça güzel bir yüze sahip kadın çıktı sahneye. Önce kısa selam verdi orta yaşlardaki kadın. Ardından etrafa sanki bir şey arıyormuş gibi merakla baktı. Az sonra ani keman sesleriyle birlikte bir adam çıktı sahneye. Herkes heyecanla orayı izlerken Minho'nun aklı hâlâ Felix'teydi. Seungmin ile tesadüfen karşılaşmışlardı ancak ya... Kafasını iki yana salladı Minho olumsuzca.
Böyle bir şey olabilir miydi?
Kadının sesi iyice yüksek tonlara çıkarken Minho zar zor oturuyordu kırmızı koltukta. Jeongin, yanındaki bedeni sakinleştirmek için elini yavaşça sırtında dolaştırıyor, büyük olanın yanında olmaya çalışıyordu yalnızca. Gözleri bir an olsa Jisung'un oturduğu yere gitse de yüzler gözükmüyordu, sadece gölgeler vardı karanlıktan dolayı. Sahnenin ışıklarından dolayı sadece belli yerler belli şekillerde gözüküyordu.
Dakikalar birbirini kovaladı. Rahat rahat takılan, birbirine fısıldayıp gülümseyen, kendi hallerinden memnun olan tek çift Hyunjin ve Changbin'di. Aslına bakılırsa bu bir yandan iyiydi. Hatta Hyunjin de Chan da Changbin'in fark etmemesine şükürler ediyordu. Çift zaten son zamanlar oldukça sıkıntı çekiyordu. Ne Changbin'in sinirlenip stres yapmasını ne de Hyunjin'in, sevgilisinin sinirlenip stres yapmasına endişelenmesini istemiyordu.
Bu yüzden yanındaki Chan'a telefonunun notlar kısmına yazdığı yazıyı gösterdi.
Hyunjinin de Changbinin de görmemesi ve fark etmemesi gerekiyor