☔15☂️

736 109 61
                                    

Üç gün geçmişti buluşmalarından. Minho kötü hissetmiyordu. Hatta nedense durumu kabul etmiş gibi hissediyordu. Geçen gün Seungmin'in sorduğu soruya cevap veremediği zamandan sonra çok durgunlaşmıştı Minho.  O an doğru düzgün bir şey söyleyememişti bile. Özür dilemek, onu affetmesini istemek zor gelmişti. Çünkü bunları diyecek bir yüzü ya da hakkı yoktu.

Minho, ne kadar kabul etmek istemese de en sonunda iki olasılıktan birini hayal etti ve kabullendi.

Seungmin gidebilirdi ve Kim Seungmin eğer giderse, onu durduramazdı Minho.

Üç günü full düşünmekle geçmişti. Rüyalarında b turuncu saçlı güzelini görüyor ve gülümsüyordu başta. Ama daha sonra Seungmin'in elinde beliren bavulla ondan uzaklaştığını görüyordu. Ya da ağlayarak "bunu nrden yaptın?" Diye bağırdığını görüyordu. Bu yüzden olacak ki Minho üç gündür düzgün bir uyku çekemedi. Sırtını yatağın başlığına hapsetmiş, sabaha kadar orada düşündü. Bir süre sonra kulaklıklarınu bile çıkarmıştı. Çünkü düşünemiyordu. Tanrım! Delirecek gibi hissediyordu büyük olan.  Kim Seungmin tüm dengesini bozuyordu. Tam her şeyden vazgeçecekken tek bir hayali bile her şeyi alt üst ediyordu.

Daha fazla dayanamadı ve ayağa kalktı. Üzerine geçirdiği gri kabanının  ceplerine koymuştu ellerini. Jeongin, büyük olanın hazırlanıyor oluşunu gördüğü an, mutfaktan çıkmış, diğerinin koluna girmişti.

"Nereye gidiyorsun hyung?"

Duymam istediği şey kesinliklikle meydan kelimesi değildi. Şükürler olsun ki duymamıştı da.

"Jae'nin yanına gideceğim. Beni aramasına rağmen ona dönmedim..."

Doğruydu. Jae onu bir sürü kez aramış, en sonunda cevapsız aramalarının yerini mesajlar almaya başlamıştı. Minho ona kısa kısa olayları anlatmış, diğerinin heyecanla kasılmasına neden olmuştu. Her ne kadar Jae sorun etmese de, etmediğini söylese de Minho bunun hoş olmadığını biliyordu. Bu yüzden Jae'ye bu hafta yanında olacağını, garsonluk yapacağını söylemişti. Tabii Jae bunu başta şaka sanıp, gülse de Minho'nun ciddi oluşunu anlamasıyla diğerine gerçekten sorun olmadığını söylemişti. Ama Minho inatçıydı. Bu yüzden onu dinlememişti. Hatta şu an kafeye gidiyordu.

Jeongin duydukları ile kafasını salladı ve büyük olana kapıya kadar eşlik etti. Minho hızlı adımlarla meydanın yakınlarında olan, hoş, samimi kafeye  hızlı adımlarla ilerledi. Bugüne diğer günlerden farklıydı. Yağmur yağmıyor, hafif bir esinti ve kars bulutlar vardı havada.  Minho eskiden sevdiği bu görüntüye şimdi bakarken huzursuz oluyordu.

Kafeye vardığında, olmadığı zamanladda buranın ne kadar değiştiğini fark etti. Sıcak ortamdan çok daha tarz ve retro bir havası vardı artık. Uzun gri bir masa ve yanlarında siyah uzun bacaklı tabureler... Siyah sahne ışıklandırmaları ve açık ama göz yormayan bir renge boyanmış duvarlar... Kafe iyice genişlemiş, hatta  önceden birkaç masanın buşunduğu alana küçük bir platform kurulmuştu. Platformun üzerinde iki gitar, bateri, saksafon, mikrofon ekipmanı ve hoparlörler vardı.

Jae ona bu büyük yenilenmeden bahsetmemişti...  İçeride oldukça fazla kişi vardı. Minho bu kalabalığı yeni temaya bağladı sadece. Jae'nin tarzı gerçekten harikaydı.

"Buradayım!"

Birden arkasından seslenen arkadaşına kaşlarını çattı Minho. Jae, diğerinin çatılan kaşlarıyla duraksamış, gergin bir gülümseme sunmuştu Minho'ya.  Minho ise şaka yaptığını belli ederek birden gülümsemişti ona.

"Burası harika olmuş!"

Jae ona gülümsemiş ve diğerinin emin olup olmadığını sormak için konuştu:

He Loves Me, He Loves Me Not || 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin