☂️24☔

173 26 38
                                    

Üzerlerinden tır geçmiş gibi hissettikleri pazar gününün üzerinden dört gün geçmişti. Hyunjin ve Changbin, durumu açıkladıktan sonra biraz daha rahatlamış, ikilinin de konuşma korkusu geçmişti.

Changbin, çocuklara anlatmamak için kırk takla atmıştı ancak durum kötüleşince artık konuşması gerektiğini anlamıştı. İlk gün evde çıt çıkmamış, kimse kimseyle doğru düzgün konuşamamıştı.

Changbin ve Hyunjin o gün hastanede oldukları için Jisung kendini tutmamış, ağlamıştı. Jeongin aralarında en sakin duran olmuştu ancak Chan'ı en çok korkutan da oydu. Changbin ile çocukluk arkadaşı olduklarını arkadaştan öte kardeş gibi büyüdüklerini biliyordu. Ona özellikle dikkat ediyordu

Chan hepsinin yanında olmaya çalışırken, içindeki o hissi görmezden gelmeye çalışıyordu. En azından birinin bu görevi üstlenmesi gerekiyordu ona göde ve o da bu gruba en son girmiş kişiydi. Bu yüzden her odaya uğruyor, herkesi yemeğe çağırıyor, dinlendiklerinden emin oluyordu elinden geldiğince.

Üzüntünün yanında en çok hissedilen duygulardan biri pişmanlık ve suçluluk duygusuydu. Hepsi bu tatilde farklı uğraşlar edinmişti. Akşamları, haftanın bir iki günü birlikte olsalar da bu duygunun esiri olmuşlardı. Suçluluk duygusu ise nasıl fark etmediklerini düşündükleri anda başlıyor, tüm anıları tekrardan canlandırıyordu kafalarda.

Bunu en çok yaşayan Lee Minho olmuştu. Changbin'in ya da Hyunjin'in bunu sorun etmediğini biliyordu ancak yine de tatil boyu onlarla yeterince ilgilenememişti. Seungmin ve kendi ilişkisi için sdla pişman değildi. Söz konusu bile değildi Minho için.

Sadece daha fazla zaman ayırmak, daha çok gözlemlemek isterdi. Changbin'in durumunu nasıl göremediğini düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordu.

Chan onun en yakın arkadaşıydı. Bu gruba girmeden önce ilk Minho ile tanışmış daha sonra onun arkadaşlarıyla tanıştırmak istemesi ile diğerleriyle tanışmıştı. Lisede bir dönem hiç konuşmamışlardı ancak ne olursa Bang Chan onu tanıyordu. Kafasından geçenleri, ne düşündüğünü az çok biliyordu büyük olan.

Kendilerine tedavi sürecine başlarken doktorun kilo verme ya da yorgun olacağını söylediğini hatırlattı. Bu doğruydu ancak gittikçe kötüleşmesini yeterince sorgulamadığını düşünmek Chan'ın söylediği gibi olmuyordu.

Bu yüzden ilk gün kendine gelememişti genç adam. Salı günü sabah Changbin ve Hyunjin eve geri dönmüş hep birlikte kahvaltı yapmışlardı. Kahvaltı beklenilen gibi sessiz geçmişti başta.

Ta ki Changbin'in yeni ilaçlara başlayacağı duyuluncaya kadar. O an Jeongin de ipler kopmuş, göz yaşlarını tutamamış, konuşmadan sonraki ilk darbeyi vurmuştu.

Masaya vuran sessizlik bir süre devam ettiğinde tek duyulan Jeongin'in iç çekişleri ve tutmaya çalıştığı hıçkırıklarıydı.

Changbin yerinden kalkıp ona sarıldığında artan hıçkırıklar hepsinin iç dünyasını özetliyordu az çok.

Jeongin ağlarken bir yandan Changbin'in onu teselli etmek zorunda bıraktığı için özür diliyordu. Changbin ise ona bu dediğinin saçmalık olduğunu şakacı bir şekilde söylemişti.

İlk iki gün evde hüzün hakim olsa da dördü de bu şekilde tepki vermemeleri gerektiğinde hemfikirdi. Hâlâ umut vardı ve bu umuda sıkı sıkıya tutanacaklardı.

Bu yüzden salı gününün akşamı yemekte Jisung yine şakalar yapmaya, Londra'da gördüğü yeni mekanları anlatmaya başlamış, Jeongin ona sataşıp durmuş, Hyunjin de bir sürü yorum yapmıştı. Bu sırada Chan ve Minho yemek hakkında tartışmaya başlamış, bu tartışmaya Changbin'i de bir şekilde davet etmişlerdi.

He Loves Me, He Loves Me Not || 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin