"Siz ciddi misiniz?"
Minho inanamazca onlara bakıyordu. Cidden saçma sapan bir halüsinasyon olduğunu mu düşünüyorlardı?
"Minho bak çok fazla ateşin vardı ve havale ge-"
"Siz ciddisiniz! Cidden sizce yalan mı söylüyorum?! Onu gördüm Jisung, ona sarıldım!"
Chan, yorgun bedenin daha çok bağırıp, kendini yormasına izin veremezdi.
"Minho sakinleş. Derin nefesler al. Sana inanıyorum tamam mı? Biraz uzan ve sakinleş"
Siyah saçlı, büyük olanın dedikleriyle biraz sakinleşse de uzanmayı kabul etmemişti.
"Minho, dinlenmen gerekiyor. Doktorun dediklerini unuttun mu?"
Siyah saçlı koltuğa oturmuş, boş bir ifadeyle yeri izliyordu. Ne olursa olsun Minho, Seungmin'i görmüştü. Ona dokunmuş, sarılmış ve hissetmişti. Küçük olanın sıcak ellerini avuçlarında hissetmişti. Bu nasıl halüsinasyon ya da hayal ürünü olabilirdi ki?
"Sana ne dedi?"
Hyunjin konuştuğunda Jisung kaşlarını çatarak ona dönmüştü Minho ise şaşkınca. Jisung, umutlanmasını istemiyordu. Evet, belki gerçekten Seungmin'i görmüştü ama bu sadece bir ihtimaldi. Hyunjin ise olanları ve konuştuklarını merak ediyordu.
"Çok konuşmadık... Sarıldık, ona gitmemesini söyledim... Ama o Hyunjin'e yazdıktan sonra gitti"
"Şerefsize bak"
Hyunjin'in kısık sesle küfretmesi ile Minho hızlıca başını ona çevirdi.
"Özür dilerim ama seni sarhoş bir şekilde orada bıraktı"
"Hayır Hyunjin o oradan bir yerden izliyordu. Biliyorum "
Hyunjin derin bir nefes aldı. Umarım öyledir diye içinden geçiriyordu sadece.
"Seungmin konusunda daha fazla konuşmak sadece bizi üzecek Minho. Onu bir daha görüp görmeyeceğimiz bile belli değil"
Minho dişlerini sıktı ister istemez. Seungmin'i bir daha görememe düşüncesi kalbine aynı bir hançer gibi saplanmıştı. Onu tekrar kaybedecek miydi?
Ya belki hayat onlara bir şans daha verdiyse? Sırf belirsizlik yüzünden çabalamadan bırakacak mıydı? Kafasında dolaşan düşüncelere karşı kafasını olumsuzca iki yana salladı.
Hayır kaybetmeyecekti.
"Koskoca Londra' da Seungmin'i bulanayız Minho. "
O istemedikçe bulamayız
...
"Bay Lee! Bugün buraya geleceğinizi bilmiyorduk"
Minho ona samimi bir tebessüm kondurmuş, ardından selam vermişti arkadaşına. Kesinlikle bu şehrin en sevdiği şeylerden biri olan bu minik kafe onu birkaç gündür olan durgun haline neşe katmıştı.
"Nasılsın Jae?"
Sarı saçlı kafasını kaşıdı somurtarak.
"Bay Lee tam olarak iki buçuk haftadır yanıma gelmiyor ve telefonlarımı da açmıyor. Bu yüzden çok mutsuzum."
"Özü-"
"Ayrıca onu sanki 36 kere aramamışım gibi üç gün sonra sadece bir 'iyiyim' mesajı atıp kayboldu"
Minho hızlı hızlı konuşan arkadaşına karşı dudaklarını birbirine bastırdı.
"Gerçekten özür dilerim... Şu iki hafta pek iyi geçmedi."