8

7.9K 501 350
                                    

"Ahh, Nescafemiz var, Türk kahvesi yapabilirim köpüksüz, espresso yapabilirim... Hmm, dibek kahvem var?" Mutfakta elim ayağım birbirine karışmış haldeyken İclal hocaya döndüm. "Demek köpüksüz Türk kahvesi yapabiliyorsun?"

Hafifçe tebessüm ettim. "Yeni kendi evime çıktım, çıkmak zorunda kaldım. Yani..." mutfak dolabını açtım ve sırayla dizilmiş sebzeli noodle gösterdim. "Tek yemeğim bunlar, yemek yapmayı öğrenene kadar." Kaşları hızla çatıldı. "Tüm öğünün bunlardan oluşmuyor değil mi?" Acı bir tebessüm sundum.

"Yemek yapmakta kötüyüm, mutfak alışverişinde ne alınır da bilmiyorum. O yüzden... Evet sadece bunlar."

Ayağa kalktı ve buzdolabına ilerledi. "İzninle." Kapağı açtı ve giren farenin bile açlıktan öleceği dolaba bakındı. "Kahvaltılık almam çünkü sevmem, sebze almam yemem. Ah, buzluğum dolu, bol bol tavuğum var." Yanına ilerledim ve buzluğu açtım. "Tavuk yemeyi severim, et şu anlık benim için rüya." Kendi kendime güldüğümde omzunun üzerinde bana baktı.

"Komik değil."

"Pardon." Gülümsememi hızlıca sildim. "Bana kahve yap, alışveriş yapacağım." Benden uzaklaşıp telefonuna uzandıgında kaşlarımı çattım. "Alışveriş mi?" Başıyla onayladı. "Bakliyatın bile yok, sadece onlarla beslenemezsin. Ailen bu duruma ne diyor?"

"Yurt dışında işletme okumamı ve işlerin başına geçmemi."

"Klasik Soykan ailesi yani?" Güldüğünde kaşlarımı çattım. "Nasıl yani?" Gözlerini bana çevirdi. "Babana da aynı baskıyı yaptıklarını bilmiyor muydun?"

"Siz nasıl biliyorsunuz bunu?"

Omuz silkti. "Sadece Soykan adı çok meşhurdur, dedenin zorlamaları şimdi bile ünlü. Soykan yazdığın an birçok makale ile karşılaşabilirsin."

Telefonunu salladı. "Şimdi alışveriş yapacağım, müsadenle." Yanağımın içini dişledim. "Buna gerek yok..."

Param yok.

"Öğrencim bu gidişle ölecek, sevdiğim bir öğrenciyi kaybetmek üzücü olur."

"Beni seviyor musunuz?" Gözlerim şaşkınlıkla irileştiğinde kısa bir süre bana bakıp, tekrar telefonuna dönmüştü. "Hah, ne uyuyor ne yemek yiyor. Gözleme ihtiyacın var."

Yüzümdeki gülümseme silinmezken üst raftan açılmamış Türk kahvesini aldım. "Ben iyiyim, kendi başımın çaresine bakabilirim." Evimde olduğu gerçeğiyle gülerken bacaklarımı iki yana açtım. Aldığım bıçakla paketi kesmeye başladım, bir kavanoza boşaltmam gerekiyordu.

"Tablet çocuğu musun sen? O bacaklar ne?" Kıkırdadığında bacaklarıma baktım. Ah, alışkanlık... Hızlıca bacaklarımı düzelttim. "Tezgah çok alçakta kalıyor." Bıçakla kalın yeri sertçe kestiğimde baş parmağımı da kesmiştim. "Siktir..." korkuyla İclal hocaya döndüm. "Refleksten dolayı oldu hocam, kus-"

"Elini mi kestin?" Oturduğu sandalyeden kalkıp yanıma geldi. "Nasıl becerdiğini mer- Sırf paketi açmak için et bıçağı mı kullandın cidden?" Parmağımı suyun altına getirdi. "Yara bandı nerede?"

"Yok ki."

Gözlerini sinirle yumdu. "Çok uğraştırıcısın Soykan." Gözlerimi kaçırdım. "Bir şey olmaz, hem küçük bir kesik." Parmağımı elinden çektim. Kötü hissediyordum, kırılmış hissediyordum. Kahveyi raftan aldığım kavonoza koydum ve bir kaç kaşıkta kahve makinasına koydum. "Nasıl içersiniz?" Gözlerimi makineye diktim, kötü hissediyorum.

"Şekersiz." Acı. İğrenç denilebilecek bir tat, kahve dediğin şekerli içilir. Şekersiz içilmeyecek hiçbir şey yok. Başımla onayladım ve bir fincan su koyup, makineyi çalıştırdım.

Amour GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin