11. BÖLÜM

9 3 0
                                    

ATEŞ'TEN

Yağmur ve kardeşi evden ayrılınca kardeşimi sorgu altına aldım. Biz yokken neler olduğunu anlattı. Su mutfağa gitti. Sonra bir kadın çığlığı duydum. Hızlı adımlarla daireden çıktım. Çığlığın karşı daireden geldiğini duyunca kapıyı kırmaya çalıştım. Bir kaç denemeden sonra kapı kırıldı. İçeri girince sesin gelmiş olduğu yere, salona yöneldim. Oraya vardığımda Rüzgar'ın halının üzerinde, kanlar üzerinde yattığını gördüm. Rüzgar'ın yanına gidip ona Yağmur'un nerede olduğunu sordum. Onun cevabını duyduğumda ise başımdan aşağı kaynar sular döküldü. 'Yağmur'u birileri kaçırmıştı.' Hemen ambulansı aradım. Ardından arabaya binip onu aramaya başladım.

YAĞMUR'DAN

Uyandığımda boş bir deponun ortasındaydım. Dave'in beni kaçırdığına inanamıyordum. Neden böyle davrandığını anlamıyordum.

Birkaç dakika sonra Dave elinde tepsiyle yanıma geldi. Tepsiyi bana uzattı ve yüzüme bakmadan odadan çıktı. O an aklıma Rüzgar geldi. Onu en son gördüğümde kanlar içinde yatıyordu. İşte o zaman kendimi çok kötü hissetmiştim. Sanki ben onu bilerek bırakmıştım. Tıpkı annemin bizi bıraktığı gibi. Ben en azından bir suçluluk duygusu hissetmiştim. Acaba o da bizi bırakırken böyle hissetmişmiydi? Bence hayır. Çünkü öyle bir duygu hissetseydi onu aradığımızda telefonunu açar bizimle konuşurdu. Ben bunları düşünürken başım sızlamaya başladı. Yani bundan doğal bir şey yoktu. Sonuçta kafama silahın ucuyla vurmuşlardı. Elimi başımın sızlayan kısmına koydum. Elimi geri çektiğimde ise gördüğüm şey karşısında şoka girdim. Elimde kan vardı. Ama bu kan Rüzgar'ın kanı değildi. Anladığım kadarıyla başıma silahla vurunca vurdukları yer yaralanmış ve kanamaya başlamıştı. Sonra yavaş yavaş gözlerim karardı. Ve beni koydukları kartonun üzerine yığıldım.

ATEŞ'TEN

Her yerde deli gibi Yağmur'u arıyordum. Ama hiçbir yerde yoktu. Birkaç saat önce Rüzgar'ın iyi olduğu hakkında haber almıştım. Eve gelmiş ne yapacağımı düşünüyordum. Aniden gelen bir aramayla yerimden sıçradım. Bilinmeyen bir numara arıyordu. Telefonu açınca karşımdaki ses konuşmaya başladı. Bu sesin sahibini tanıyordum. Bu ses Dave'e aitti. Bana "Yağmur'u gerçekten seviyorsan bu ortaklığı bana devredecek sin. Aksi takdirde Yağmur'u bir daha asla göremezsin." Dedi ve beni tehdit etti. Ona Yağmur'un sesini duymak istediğimi söyledim. Bana şuanda Yağmur'un konuşamayacağını , birazdan bir fotoğraf atacağını söyledi. Birkaç dakika sonra Dave'in gönderdiği fotoğrafa baktım. Fotoğrafta benim bildiğim Yağmur'dan eser yoktu. Fotoğrafta saçı başı dağılmış, gözlerinin içi ağlamaktan kızarmış, bilekleri bağladıkları ipten dolayı morarmış, giydiği taytın diz kısmı yırtılmış bir Yağmur vardı. İşte fotoğrafa bakınca sinir krizi geçirdim. Bu adam kim ki benim sevdiğim kıza bunları yapabiliyor. Eğer benim adım da Ateş'se Yağmur'un döktüğü tüm gözyaşlarının hesabını soracağım. Dave'in bana mesaj yolladığı numarayı Mete'ye yolladım. Mete yaklaşık bir saat sonra bana bir konum attı. Hemen odama gidip kıyafetlerimi değiştirdim. Kamuflaj olmak için siyah boğazlı bir kazak ve siyah pantolon giydim. Ayağıma da botlarımı geçirip odamdaki kasaya ilerledim. Kasanın şifresi 0309 idi. Çünkü bu benim Yağmur'a evlenme teklifi ettiğim günün tarihiydi. Kasa açılınca içindeki silahı ve şarjörü aldım. Sonuçta Dave'in sağı solu belli olmaz. Ben hazırlanırken telefonuma bir mesaj daha geldi. Buda bir fotoğraftı. Dave atmıştı. Fotoğrafı açar açmaz gördüğüm şey karşısında şoka girdim. Bu fotoğrafta Yağmur'un kafası ve kafasından akan kan vardı. Fotoğrafı görmeden önce hissettiğim üzüntü yerini öfkeye bıraktı. Hızlı adımlarla arabaya ilerledim. Arabaya binip Mete'nin attığı konuma gittim. Konuma giderken hız limitini aştığımın farkındaydım. Ama ne kadar hızlı gidersem o kadar hızlı Yağmur'a ulaşırım diye düşünüyordum. Yaklaşık yirmi dakika sonra konuma ulaşmıştım. Konum beni boş bir depoya getirdi. Arabadan inip deponun çevresinde bir tur döndüm. Depoda bir giriş kapısı, beş pencere vardı. Pencerelerden üçü tahtalarla kapatılmıştı. Bir plan yapmalıydım. Depoya girmek için giriş kapısını kullanamazdım. Geriye kullanabileceğim iki pencere vardı. Çünkü tahtayla kaplı olanları açmam imkansızdı. Hemen iki pencereden birinin önüne gittim. Açmaya çalıştığım pencere kilitliydi. Sona kalan pencerenin de kilitli olmamasını dileyip pencerenin olduğu yere doğru gitmeye başladım. Tam o anda deponun giriş kapısı açıldı. Hızlıca ağacın arkasına saklandım. Kapı kapandığında kimin dışarı çıktığına bakmak için kafamı uzattım. Çıkan kişi Dave idi. Elinde yiyecek dolu bir tepsi vardı. Arabasına doğru gidiyordu. Elimi belimdeki silaha götürdüm. Silahı kaptığım gibi Dave'nin bacağına sıktım.

Düşman ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin