" Bazı acıların tarifi yoktur.. "
Keyifli okumalar
Tam 1 saat geçmişti metê ile kafeye geleli ve hâlâ apodan ses yoktu. Gelmemişti. Bir çerçeve işini halletmek bu kadar zor olmamalıydı diye düşünüyordum .
Kafamdan binbir senaryo dönüyordu, endişeliydim. Dayanamayip metêye sordum
" Apo nerede kaldı metê, bir saat dolmak üzere hâlâ gelmedi "
Metê yarı uykulu gözlerini camdan ayırarak bana çevirdi ve konuştu
" Telaş etme kızım, yolda tanıdıklarına rast gelip oturup iki kelam etmiştir. Dayê kurbanê döner birazdan "
" Umarım öyledir metamin "
Metê her ne kadar geçiştirmis olsa bile ben endiselenmekten kendimi alıkoyamiyordum. Elimde değildi ki.
Kafam bir dolu düşünceler ile baş etmeye çalışırken bir yandan da gelen televizyon sesi başımı fena hâlde ağrıtıyordu.
Kafamı koyduğum masadan kaldırıp televizyona odaklandim. Belki biraz kafa dağıtırım diye düşünüyordum.
Ama maalesef haberlere de benim allak bullak düşüncelerim gibi hiç iç açıcı değildi.
Bir kaza olmuştu, biraz daha odaklandığımda kazanın olduğu yerin bizim çarşı olduğunu anlayıp telaşla oturur vaziyette uyuklayan meteye seslendim
" Metê kaldır kafayı kaza olmuş "
" Ha ne oldu kızım ne kazası, ne diyorsun "
" Soru sormanın sırası değil metamin hadi kalk da gidelim bakalım. Hemen yanı başımızdaki sokakta olmuş " dedim ve meteyi kaldırıp hızlı ve seri adımlarla yürümeye başladım.
İnsanlar toplanmaya başlamıştı bile. "Allah'ım inşallah kazayı yapan kişi amcam değildir " diye dua ediyordum içimden.
Onu da kaybedemezdim..
Adımlarımı hızlandırıp bir an önce öğrenmek istiyordum olayı ama meteyi arkamdan sürükleyemezdim o hızla. Elinden tutup süratli bir şekilde gözümü insanların yoğunlaştığı yerden ayırmayıp yürümeye devam ettim.
Kazanın olduğu yere gelmiştik. Güvende olması ve dinlenmesi için meteyi bir yere oturttuktan sonra insanların arasına karışıp kaza yapan kişiyi görmeye çalıştim.
Gözlerimin kör olmasını ilk defa bu kadar çok istiyordum. Yerde kanlar içerisinde yatan apoyu gören gözlerimin kör olmaya ihtiyacı vardı tam da şu an...
Titreyen bedenimi zar zor yere atıp kanlı ellerini avuçlarıma almıştım. Allah'ım bu bir kabus olmalıydı.
Yerde yatan iki beden vardı ve ikiside kanlar içerisinde cansız bir şekildeydi. Korkuyordum.
İçimden çığlıklar atıp ağıtlar yakmak geliyordu ama nafile sesim çıkmıyordu. Boğazım düğümlenmişti. O kadar çok canım yanıyordu ki hiçbir şekilde tarif edemiyordum bu acıyı.
Ağlıyordum. Hıçkırıklarin yerini şimdi gözyaşlarım almıştı. Öylesine derin öylesine acı dolu ağlıyordum ki..
Islak gözlerim aponun sol eline kaydığında canımın ne denli yandığını hissedebiliyordum.
Benim yüzümden olmuştu, suçlusu bendim. Bir fotoğraf uğruna canımdan çok sevdiğim amcamı kaybetmiştim.
Aponun elindeki poşetten hafif kan sıçramış olan fotoğrafı alıp metênin yanina gittim. Bu sırada ambulans gelmişti ve gerekli işlemleri yapıyorlardı.
Ellerim arkamda, gözlerim ıslak ve titrek bedenimle yavaş yavaş yürüyordum yanına.
Sabahtan yorgun gözleri ve telaşlı bakışlarıyla süzüyordu beni. İçeride olduğu için her şeyden habersizdi ve beni bekliyordu.
" Affet metamin, her şey benim yüzümden oldu " dedim ve ağlarken başımı kucağına bıraktım.
Olanlara anlam veremeyen kadincagiz öylece bakıyordu bana, bir açıklama bekliyordu.
Elimdeki kanlı fotoğrafı göstermem ona her şeyi açıklardi ama bunu kaldiramazdi.
Hiçbir şey söylemeden koluna girdim ve yürümeye başladık. Bir taxi durağına gelip eve gitmek için meteyi bindirdim önce. Daha sonra yanına geçtim. Her şeyi yol boyunca anlatmayı planlıyordum. Gücümün yettiği kadar tabi
Hâlâ inanmak istemiyordum. Ne çabuk gelişmişti her şey, ne de kolaydı ölüm...
***
Cenazeyi defnedip eve gelmiştik. Gözlerimin önünde toprağa giren o bedeni görmek içimi yakmıştı.
Ev ahalisi üzgündü. Babalarının arkadasından ağlayan çocukları duydukça canım daha çok yanıyor, kendimi daha çok suçlu hissediyordum.
Merak ettiğim bir şey vardı ama. Çocukları ve ailesi bu denli üzgün iken yengemin sadece siyahlara bürünüp " üzgünüm " edası vermesi niyeydi?
Bu kadını anlamakta güçlük çekiyordum.
Başımı öne eğip hızla mutfağa gittim. Gelen misafirler için çay servisi yapmam gerekiyordu. Yürümeye bile mecalim yoktu ama.
Tezgahın üzerinde duran önceden hazırladığım bardak tepsisini alıp odaya doğru yol aldım. Seri bir servisin ardından kendimi odama kapattım.
İçimden ağlamak geliyordu ama artık o da olmuyordu. Yerimden yeniden doğrulup metênin odasına gittim.
Amcamın vefat haberini aldığından beri odasından çıkmıyordu.
" Girebilir miyim ? " Ses gelmeyince bir iki defa daha tıklattım kapıyı ama nafile. Konuşan yoktu.
Kapıyı açıp içeri girdiğimde yatağından uzanan metêyi gördüm. Gözlerinin ağlamaktan kızarıp yorgun düştüğü ne kadar da belliydi. Ah metamin delalamin ( güzelim ) biz bunları hak edecek ne yaptık.
Daha genç yaşlarında 2 oğlunu toprağa vermenin acısına nasıl dayanıyordu bu kadın ?
Ellerimle başını okşayıp metênin yanından ayrıldım. İçeride bir haraketlilik oluşmuştu. Sesler artmıştı daha odadayken anlamıştım bunu.
Balkona çıkıp kapı önüne baktığımda hiç tanımadığım yabancıların ellerinde çiçekler ve hediyelerle içeriye girdiklerini gördüm.
Bu neydi şimdi? Kimdi bunlar?
Slav û rêz hevalno. Bölümün sonu normalde böyle değildi. Bölümü her kaydettiğimde watty siliyor tekrar başa sarıyordu. Şimdilik sadece bunları tekrar kopyalayıp yazabildim. 3. Bölüm en kısa sürede ve soluksuz bir şekilde gelecek ama emin olabilirsiniz (:
Selametle ✿
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felat ( Kurtuluş )
Jugendliteratur" Gözlerinde yaşam vardı bayım, kurtuluşum onlardı.. " Jîn EDİZ " Gülüşün var oluşumun temel sebebi iken nasıl bırakırım seni ellere.. " ARHAT KARAMANLI