Hold On To What You Believe - 1.Bölüm

71 9 0
                                    

*1.Bölüm*

Jamie'nin veda için yeterli gördüğü mektup bile denemeyecek kağıt parçasını okurken gözlerimden akan yaşlara zar zor engel oluyordum. Odada benden başka üç kişi daha bulunması salya sümük ağlamama engel olan tek şeydi. Bunu insanların gözünün önünde yapmak istemiyordum. Bana söz vermişti. Birgün herhangi bir nedenden dolayı Londra'ya dönmesi gerekse bile bunu bensiz yapmayacaktı. Beni de götürecekti. Birgün şimdi olduğu gibi bir veda mektubunu tekrar tekrar okuyup, gittiğini kabullenmeye çalışmak zorunda kalmayacağıma dair söz vermişti. Bunu bana asla yaşatmayacaktı.

Bir taraftan sinirli, bir taraftan pişmandım. Son birkaç gündür hareketleri çok değişmişti. Gideceğini bana sürekli hissettirmeye çalışır gibiydi. Son birkaç gündür sürekli göz ardı ettiğim gerçek, bana veda ettiğiydi. Bunun farkında olmama rağmen bir şey yapmamış olmam içimi kemiriyordu. Gitmesine engel olabilirdim ama yapmamıştım.

Kapının girişinde hayretle etrafı izleyen bina görevlisi durumun kişisel olduğunu sonunda farketmiş olacak ki "Çıkarken anahtarı kapının üzerinde bırakırsınız." dedikten sonra uzaklaştı. Helen ve Sam, en yakın arkadaşlarım olarak böyle bir zamanda yanımda olmaları gerektiğinin farkında oldukları için gitmemekte direniyorlardı ancak yanlız kalıp kendimi toparlamam gerektiğinin de farkındalardı. Onlar da odadan çıktıktan sonra hala Jamie kokan yatağa kıvrıldım. Yastığın kokusunu derince içime çektim. Yanlız kalmanın verdiği rahatlıkta kendimi sıkmayı bırakıp gözyaşlarımın akmasına izin verdim. Kağıtta yazanları içimden tekrar edip duruyordum: "... Böyle bitmesi gerektiği için üzgünüm Claire. Seni seviyorum." Ve her tekrar edişimde kendimi bunu yapmasında akıllıca bir neden olduğuna inandırmaya çalışıyordum.

Yan odadan Helen'ın sesi duyuluyordu. Başta duymazdan gelmeye çalışsam da söylediği her şey çok net anlaşılıyordu. Telefonda birisine olanları anlatıyordu. Konuştuğu kişinin Diana olması büyük olasılıktı. Kızın doğum gününü mahvetmiş oluşumuz aklıma gelince daha da kötü hissediyordum. Helen'ın ağzından çıkan her kelime göz yaşlarımın hızlanmasına sebep oluyordu: "...Hayır, sanırım dün gece gitmiş.... Tabiki kapıyı çaldık. Defalarca. Telefonuna da ulaşamayınca görevliden yedek anahtarı alıp girdik içeri. Eşyalarını toplayıp gitmişti... Hayır. Not bırakmış... Senin de doğum günün mahvoldu tatlım, çok üzgünüm..."

Daha fazla tahammül edemeyeciğimi hissediyordum. Yüzümdeki yaşları kurulayıp üzerimi düzelttikten sonra yanlarına gittim. Helen'ın elindeki telefonu alıp kapattım. Kimseye açıklama yapmak zorunda değildik. Dört yıllık erkek arkadaşımın beni bir mektupla terk edip gittiğini bütün dünyaya duyurmak zorunda da değildik.

Ne kadar göstermemeye çalışsam da Helen ne kadar üzgün olduğumun farkındaydı. Bana sıkıca sarılıp "Üzgünüm." dedi. Bunu sakinleşmem için yapmıştı ama kendime daha çok acımama sebep oluyordu. Kollarının arasından sıyrılıp "Siz gidin. Ben de birazdan çıkarım." dedim. İkisi de tedirgin gözlerle bakıyorlardı. "Gidin hadi." dedim. Daha çok sinirlenmemem için tek kelime bile etmeden gittiler.

Kafamı çevirdiğim köşede Jamie'yi görüyordum. Her köşede başka bir anımız vardı. Hepsinin gittiğini ve geri gelmeyeceklerini kabullenmeyi şiddetle reddediyordum. Yatak odasına geri döndüm. Dolapların içleri tamamen boştu. Geriye bıraktığı tek şey bir fotoğraftı. İkimizin fotoğrafı. Çerçeveyi paramparça etmek geliyordu içimden. Yere çöküp ağlamaya başladım. Hiçbir şey umrumda değildi. Tek istediğim rahatlamak ve onu unutmaktı. Fotoğrafı yırtmak için çerçeveden çıkardım. Fotoğrafın iki tarafını ellerimle sıkıca kavradım ve onu yırtmak için gerekli cesaretin gelmesini bekledim. Gelmedi. Yırtamadım. Fotoğrafı olduğu yere bırakıp ayağa kalktım. Gözlerimi sıkıca kapattım ve bunun bir kabus olması için yalvarmaya başladım. İçinden saydım: "1,2,3,4,5." Gözlerimi açtığımda her şeyin düzelmesini umuyordum. Düzelmemişti. Düzelmeyecekti.

Binanın girişinde bekleyen ihtiyara anahtarı uzatıp "Eve kimseyi sokmayın." diye tembihledikten sonra buraya gelirkenki acelemle sokağa yamuk yumuk park ettiğim arabama bindim. Adamın gözleri hala üzerimdeydi. Olayların bir kısmına şahit olmuştu ve ne halde olduğumu merak ediyordu. Film izler gibi izliyordu beni. Ona bu zevki daha fazla tattırmamak için son hızımla uzaklaştım.

Eve gitmek istemiyordum. Gitmek istediğim özel bir yer de yoktu. İnsanların yüzünü görmek istemiyordum. Eve gidişimi olabildiğince geciktirmek için sokakta tekrar tekrar tur atıp duruyordum ama daha fazla devam edersem delirecektim. Arabayı sağa çekip durdurdum. Öylece dışarıyı izliyordum. Jamie'yi arama seçeneğini kendi kendime elemiştim bile. Cevap vermezdi. Denemesem de biliyordum. Kendimi direkt olarak onu bir daha görmeyeceğime veya sesini bir daha asla duymayacağıma ikna etmiştim.

Başımı geriye yasladım, gözlerimi kapadım ve Jamie'nin karanlıkta beliren yüzüne odaklandım...

Hold On To What You BelieveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin