Hold On To What You Believe - 8.Bölüm

34 2 0
                                    

*8.Bölüm*

Gözünün içinde bir ışık parladı. Duyduğunun doğruluğundan emin olmak için sordu: "Ciddi misin?" Adeta patlamaya hazır bir bombaydı ve benim "Evet." diyişimle patladı. Yerinden neşeyle kalkıp beni kucağına aldı. Havada daireler çiziyorduk ve bu ne kadar başımın dönmesine sebep olsa da hoşuma gidiyordu. Burada bırakmak istemediğim arkadaşlarım olması beni aşık olduğum adamla yeni bir hayata başlamaktan alıkoymamalıydı. Onlarla görüşmeye ne olursa olsun devam edecektim zaten.

Jamie heyecandan ne söyleyeceğini şaşırmıstı. Bana yaklaşık yüz defa teşekkür ettikten sonra "Tamam o zaman ben şimdi gidip gerekli her şeyi alacağım. Yolculuk için yani. Biran önce gidelim." ben sessiz kalınca tereddütle devam etti: "Yani eğer sen de istersen. Eğer biraz daha kalmak istersen kalırız. İstediğin kadar kalırız."
"Sakin ol Jamie." diye durdurdum onu. Çocuk gibi heyecanlanmıştı ve heyecandan ne söyleyeceğini şaşırmıştı. "İstiyorum." diye devam ettim. "Biran önce gidelim."
Yüzünde son derece masum bir gülümseme belirdi. Benim de yüzümün gülmesini sağlayacak türde bir gülümseme.

Girişteki askıdan ceketini kaptığı gibi çıktı. Elinde ne tür cins malzemelerle döneceğini görmek için sabırsızlanıyordum. Uçakla yolculuk yapacak olduğumuz göz önünde bulundurulduğunda eşyalarımızı sığdırabileceğimiz tek bir valiz bile yeterliydi.

Birkaç dakika içinde kapı yeniden çaldığında Jamie olduğundan neredeyse emindim. Daha yola çıkmadan saçmaladığının farkına varıp geri dönmüş olacağını düşünmüştüm ancak gelen o değildi. Scott'dı.

Haklılık payı olsa da son görüşmemizde beni çok kırmıştı. Ben onu incitmeden her şeyi nasıl yoluna koyarım ve nasıl Scott'la arkadaş kalabilirim diye düşünürken o çok net bir şekilde bir daha beni görmek istemediğini söylemişti. Hala evime gelmesinde yanlızca bir amaç görebiliyordum. Henüz içindeki nefreti tam olarak kusamamıştı. Onunla tartışmak istemiyordum. Bunun için gücüm yoktu. Her şey güzel olacaktı. Neşemi kaçırmasına izin veremezdim.

Kapıyı açtığım gibi geri kapamaya yeltendim ancak engel oldu. "Konuşmamız gerek." dedi.
"Konuşacak bir şeyimiz kalmadığını sanıyordum." diye yanıtladım onu. Soğukkanlılığımı uzun bir süre daha korumaya niyetliydim.
"Benimle birlikteyken Jamie'yle görüşüyordun. Bütün suçu benim üzerime atmaya kalkma sakın." diye çıkıştı. Bu konuyu eninde sonunda açacağını biliyordum. Hazırlıksız yakalanmamıştım. "Sana açıklayamam ama tahmin ettiğin gibi bir şey değil." dedim ama yeterli olmadığının farkındaydım. Ne söylesem yeterli olmayacağının da farkında olduğumdan konuşmayı ne kadar kısa kesersem o kadar iyiydi. Scott bana cevap vermeye hazırlanırken ben devam ettim: "Herneyse, artık hiçbir önemi yok. İstediğin gibi bir daha çıkmayacağım karşına. Bir daha beni görmeyeceksin. Gidiyorum."
Yüz mimiklerinden hiçbir şey anlayamıyordum. Hislerini gizlemekte oldukça iyiydi. Bu haberi aldığına sevinmiş miydi yoksa üzülmüş müydü anlayamıyordum. Taa ki o konuşana dek.
"Sen ne saçmalıyorsun? Hiçbir yere gitmiyorsun."
"Gidiyorum." dedim. "İngiltere'ye."
"İzin vermem. Bırakmam seni." Bunu söylemesini beklemiyordum. İstemiyordum da. İçten içe Scott'ın benden nefret etmesi her şeyi daha kolaylaştırıyordu. O bana kaba davrandığında ve benden nefret ettiğini düşündüğümde suçluluk duygum az da olsa hafifliyordu.
"Buna sen karar veremezsin Scott, üzgünüm." dedim.
"Jamie nerede?" diye sormakla yetindi.
"Bundan sana ne?"
"Onunla konuşmak istiyorum." dedi. Buradaki 'konuşmak' kavramı yüksek oranda gerilim ve öfke içeren bir tartışma anlamına geliyordu.
"Scott, ne yaparsan yap engel olamazsın. Her ne kadar seni kıramayacağımı ve umrunda olmadığımı iddia etsen de eğer seni kırdıysam üzgünüm ama ben Jamie'yo seviyorum. Ona aşığım. Onunla yeni bir hayata başlayacağım ve kimsenin buna engel olmasına izin vermeye niyetim yok."

Scott ağzının payını almıştı. Söylenmesi gereken her şeyi söylediğimi düşünüyordum. İçim rahattı. Kısa bir sessizliğin ardından "Sen söylemezsen onu kendim bulurum. Gerekirse tüm kasabayı ararım." dedi. "Geri geleceğim Claire. Ve bu defa seni alıp götürmek için geleceğim."
"Sen ne saçmalıyorsun? Rahat bırak artık. Bitti." diye çıkıştım. Sesim Scott dışında yoldan geçen herkesin dikkatini çekmişti ancak Scott umursamamıştı bile. Tek kelime etmeden arabasına binip uzaklaştı.

Scott'ın blöf yaptığını düşünmüyordum. Geri geleceğini söylediyse gerçekten gelirdi ve bu defa onun karşısına çıkmak istemiyordum. İngiltere'ye götüreceğim birkaç parça kıyafet ve özel eşyalarımı büyük bir çantaya tıkıştırdıktan sonra gitmeye hazırdım. Helen'ın yanına gidecektim. Jamie'ye çoktan işini bitirince oraya gelmesini söyleyen bir mesaj çekmiştim bile. Bu sayede hem evden uzaklaşıp Scott'dan kurtulmuş hem de Helen'a veda etmiş olacaktım. Yeniden görüşünceye dek kısa bir veda.

Helen gideceğimi duyduğunda adeta çöküş yaşamıştı. Beni vazgeçirmek için her türlü yolu denedikten sonra ne yaparsa yapsın vazgeçmeyeceğimi sonunda anlamıştı. Onu ikna etmek zor olsa da yapmıştım. "Jamie birazdan burada olur." dedim heyecanla. Heyecanımı paylaşmasını ummuştum ancak suratı hala asıktı.
"Biz görüşmeye devam edeceğiz. Bu bir veda değil." dedim moralini yerine getirmek için ancak nafile. Hiçbir işe yaramamıştı. "Pekala, keyfini yerine getirmek için ne yapabilirim? Mesela karşıdan iki tane donat alıp gelsem yüzün güler mi?" diye teklif sundum. Helen'ın donatı ne kadar sevdiğini ve asla hayır diyemeyeceğini biliyordum. Nitekim dememişti de. Yüzünde minik bir tebessüm oluşturabilmiştim sonunda.

Elimde donatlarla geri dönerken kapının önünde Jamie'yi gördüm. Helen'la konuşuyordu. Onlara yaklaştıkça ortamın gerginliğiyle daha çok boğuluyordum. Keyiflerinin yerinde olmadığı belliydi. Ağacın arkasında beni göremeyecekleri bir pozisyon aldıktan sonra onları dinlemeye başladım:
Jamie'nin suratında şaşkın bir ifade vardı. "Gitti ne demek?" diye sordu Helen'a. Helen ise son derece kibirli bir şekilde cevapladı onu: "Az önce söylediğim gibi, buradaydı ancak sonra gitti. Seninle hiçbir yere gitmek istemiyor. Ona yaptıklarını hatırlayınca senden bir kez daha nefret etti ve ne kadar yanlış bir karar verdiğini anladı. Artık seni görmek istemiyor. Claire'i rahat bırak Jamie..."

Bu kız ne yaptığını sanıyordu? Göz göre göre Jamie'ye yalan söylüyordu. Daha fazla dayanamadım ve amacını anlamak için saklandığım yerden çıkıp yanlarına gittim.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" diye çıkıştım. Beni görünce hayalet görmüş gibi bembeyaz olmuştu. Jamie ise bana sıkıca sarılıp "Buradasın. Dönmüşsün. Teşekkür ederim." diye tekrarlamaya başladı.
"Hiç gitmedim ki." dedim. Jamie'nin surat ifadesinden de anlaşıldığı gibi o da benim gibi neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu kez ses tonumu yükselterek "Ne yaptığını sanıyorsun diye sordum!" diye bağırdım Helen'a.
"B-ben sadece gitmemen için uğraş-..." açıklama yapmaya çalışıyordu ancak her şeyi daha da berbat ediyordu. Onu kesip "Sen Jamie'yle benim arama girmeye çalıştın! Onu yeni bulmuşken tekrar kaybetmeme mi sebep olmaya çalışıyorsun?" diye bağırdım.
"Kötü bir niyetim yoktu. Lütfen gitme Claire." diye yalvarmaya başladı bu defa. Çantamı alıp kapıdan çıkmadan önce yaptığım son şey elimdeki donatları yere fırlatıp "Seni dostum sanmıştım." demek oldu...

Hold On To What You BelieveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin