*5.Bölüm*
Son 3 saattir kendimi yatağa gömmüş, dışarıyla bütün bağlantımı kesmiştim. Sesini duymamak için aşağı katta bıraktığım telefonumu elime almamla çalması bir oldu. Arayan Scott'dı. İsteksizce açtım telefonu.
"Selam prenses. Nasıl hissediyorsun?"
"Daha iyiyim." dedim.
"Yemek teklifimi düşünmeye fırsatın oldu mu?" Tamamen aklımdan çıkmıştı. Geçiştirmek için ne bahane bulsam diye düşünürken Scott yeniden söze girdi: "Claire, lütfen izin ver de keyfini yerine getireyim."
"Peki." dedim. Son zamanlarda zaten aramızın açıldığını hissettiğim Scott'la baş başa yemek yemeyi, aynı anda bu sabah yaşadılarımın etkisinden kurtulmaya çalışmayı zerre kadar istemiyordum ama boş bulunup teklifini kabul ettim. Bir de Scott'ın surat asmasına katlanamazdım.
"10 dakikaya kadar seni alırım." diyip kapadı.Ekranda onlarca cevapsız arama gözüküyordu. Hepsi de Helen'dandı. Bunca kez peş peşe ısrarla aramasının sebebini merak etmiştim açıkçası.
Birkaç çalıştan sonra telefonu açtı.
"Helen?"
"Defalarca aradım. Neden cevap vermiyorsun?" diye azarlamaya başladı beni.
"Uyuyordum."
"Kızım Jamie gelmiş. Burada. Hemen sizin alt sokaktaki otelde kalıyormuş. Haberlerde gördüm." verdiği haberin beni şaşırtmasını umuyordu anlaşılan. Ama beklediği tepkiyi alamamıştı.
"Tamam. Ne isterse yapsın. Bundan bana ne?" dedim soğuk ses tonumu korumaya çalışarak. Bu sabah olanları anlatıp aynı duyguları tekrar yaşamaya niyetim yoktu. Aslında kimsenin olanlardan haberinin olmasını istemiyordum. Helen'ın bile.
"Jamie'den bahsediyoruz burada. Hiç mi umursamıyorsun?" diye üsteledi. Duymak istediği şeyden tam olarak emin değildim ve bu oyunu daha fazla sürdürmek istemiyordum. Tek bir kelime bile etmeden telefonu kapadım.Birkaç dakika sonra Scott'la yemeğe çıkacağım gerçeği aklıma gelince hazırlanmak için odama çıktım. Aynanın karşısına geçip uzunca bir süre ağlamaktan davul gibi şişen gözelerimi nasıl eski haline döndüreceğimi düşündükten sonra umrumda bile olmadığını farkettim. Scott'a hasta olduğumu söylemiştim zaten. Geçiştirmek fazla zor olmazdı.
Üstüme apar topar bir şeyler geçirdikten sonra Scott'ı beklemeye başladım. Scott'ın yerinde olsam kılık kıyafetimden bu yemek için hiç mi hiç hevesli olmadığımı anlardım.
Kapı çalınca derin bir nefes alıp yerimden kalktım. Kapıya yetişmek için acele etmiyordum. Hatta son anda fikrini değiştirip geri dönmesi işime gelirdi. Kapıyı açtığımda benim aksime özene bözene hazırlanıp gelmiş Scott karşımda sırıtıyordu.
"Seni özledim." diyip kollarından birini boynuma, diğerini de belime doladı. Rahatsız olduğumu anlaması için ne tür bir yola başvuracağımı bilmiyordum. Onu kırmadan becermem pek mümkün gözükmüyordu. Kavuşma faslını kendi kendine bitirmesini bekledikten sonra "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
"Çok beğeneceğin bir yere rezervasyon yaptırdım."
"O kadar zahmet etmene gerek yoktu. Ayaküstü bir pizza yesek de olurdu." yemek için ne derece istekli olduğumu, daha doğrusu hiç olmadığımı anlaması için daha ne yapabileceğimi bilmiyordum.Birkaç dakika içinde normal zamanda olsa gerçekten beğenebileceğim sakin, lüks denilebilecek, jazz müzik çalan bir restorana gelmiştik. Yemekleri de bir o kadar güzel gözükse de hiçbir şey iştahımı açmaya yetmiyordu. Ne yersem yiyeyim samandan farklı gelmeyeceğini bildiğim için menüye bile bakmadan makarna istedim. Scott soğuk tavrımın farkına varmış olacakki onun da suratı asılmıştı. Ne olduğunu sormadan önce tahmin ettiğimden çok daha uzun süre dayanmayı başarmıştı.
"Sorun ne?" diye sordu. Ne desem de bir sorun olmadığına inandıramayacağımın farkındaydım. En azından onu kırmamaya odaklanmıştım.
Telefonumun melodisini duyunca içim rahatladı. Gergin ortamı dağıtmak için güzel bir fırsattı. Scott'dan onay aldıktan sonra tanımadığım numaradan gelen telefonu açtım.
"Alo?"
"Claire?" ses tanıdık ve tedirgin geliyordu ama hattın cızırtısından dolayı tam olarak çıkaramamıştım.
"Efendim."
"Benim. Jamie. Otelin telefonundan arıyorum. "
Sabahtan bu yana az da olsa düzeldi denebilecek psikolojim yeniden çöküşe geçmişti. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Hala ne diye beni aradığı hakkında ne ufak bir fikrim yoktu.
"Claire, ben gidiyorum. Londra'ya dönüyorum. Temelli. Gitmeden önce seninle konuşmak istedim." duyduklarım karşısında boğazım düğümlenmişti. Bu anın geleceğini tahmin edebiliyordum ama gitmeden önce bana söyleyeceğini tahmin etmemiştim. Scott'ın gözlerinin içine bakarken Jamie'yle konuşmak asla ve asla içinde bulunmak isteyeceğim bir durum değildi. Cesaretimi toplayıp yutkundum. Scott'ı huylandırmamak için normal davranmaya çalışıyordum: "Ne söylememi istiyorsun?"
"Herhangi bir şey." dedi Jamie. Benden ne beklediğini gerçekten bilmiyordum. Sessiz kaldığımı görünce devam etti: "Claire, kal de. Tek bir sözün yeterli. Eğer gitmemi gerçekten istiyorsan hemen şimdi gideceğim. İstediğin gerçekten bu mu?"
Değildi. İstediğim Jamie'nin gitmesi değildi. İstediğim onunla olmaktı. Her şeyin düzelmesi, eskisi gibi olmasıydı ama benim istememle bitmiyordu. Ona duymak istediği şeyi söylemeyi çok istiyordum. Kal demeyi gerçekten çok istiyordum ama ağzımdan bir türlü çıkmıyordu. Scott meraklı gözlerle bana bakıyordu, kimle konuştuğumu bilmek istiyordu. Tam cesaretimi toplamışken, Jamie'ye gitmemesini söyleyecekken telefon kesildi.Son şansımı elimin tersiyle itmiş gibi hissediyordum. O anki şokla telefonu kulağımdan ayıramamışım bile. Donup kalmıştım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Gitmesine izin veremezdim. Numarayı tekrar aradım. Defalarca aradım ama açan olmadı.
Aceleyle eşyalarımı toplayıp masadan kalktım. Scott'a yapacağım hiçbir açıklama durumu ifade etmeye yetmeyecekti. "Üzgünüm." demekle yetindim ve sonra arkama bile bakmadan restorandan ayrıldım.
Bir taksiye rastlayana dek tüm hızımla caddede deliler gibi koştum. İnsanlar bana bakıyordu. Akıllarından neler geçtiğini kim bilir. Hiçbir şey umrumda değildi. Kıyamet kopsa yine umrumda olmazdı. Tek istediğim Jamie'yi bulmaktı. İhtiyacım olan tek şey Jamie'ydi.
Taksiye bindikten sonra yol 5 dakika bile sürmemişti. Jamie'nin kaldığı otele gelmiştim. Daha doğrusu Helen'ın bana, Jamie'nin kaldığını söylediği otele. Ne yapacağımı bilmiyordum. Jamie'yi o kalabalıkta nasıl bulacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Cep telefonunu aylar önce sildiğim göz önünde bulundurulunca etrafta onu görmeyi umarak gezinmekten başka bir çarem yok gibi gözüküyordu.
Kalabalığın içerisine girdikçe kızların çığlıkları yoğunlaşıyordu. Etraftaki herkes Jamie'nin adını haykırıyordu. O kalabalıkta Jamie'ye nasıl ulaşacağımı hala bilmesem de doğru yerde olduğumu biliyordum.
Kalabalığın içerisinde ilerledikçe ilerledim. Taaki Jamie'yi görene dek. Güvenlikler eşliğinde arabasına doğru ilerliyordu. Yanına kimseyi yaklaştırmıyorlardı. En azından sesimi duyabileceği kadar yakınına gittikten sonra bağırdım: "Kal!"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hold On To What You Believe
De Todo• Know that somewhere out there, There's someone for you, You'll have to trust me 'cause for me it was you •