*7.Bölüm*
Otelde tek başıma kalmıştım. Kendimi her şeyi berbat etmişim gibi hissetmekten alıkoyamıyordum. Jamie'yi ve Scott'ı aynı anda kırmıştım. Otelin dışındaki kalabalık yok oluncaya dek lobide bekledim. Bir de kameraların karşısında "Jamie Campbell Bower'ın gizemli sevgilisi"ni oynamak istemiyordum. Karşılaşacağım ilgi ve tepkiyi az çok tahmin edebiliyordum.
Ortalık sakinleşince hava almak için kendimi dışarı attım. Güneş yeni yeni batmaya başlamıştı. Jamie'yle gün batımını izlemeyeli baya zaman geçmişti ve bunu gerçekten çok özlemiştim. Jamie'nin bana kızgın olmamasını umarak bana verdiği kağıttaki numarayı tuşladım.
"Efendim?" sesi soğuk çıkmıştı.
"Gün batımını beraber izleriz diye düşünmüştüm. Yanına gelebilir miyim?" kelimeleri beni terslememesini umarak özenle seçiyordum.
"Kapının önünde gelmeni bekliyordum." dedi. Yüzümde bir gülücük oluştu. Bunu yapacağını düşünmüyordum.
"Hemen geliyorum." diyip telefonu kapadım.Eve vardığımda gökyüzü tupturuncuydu. İzlemeye değer bir manzaraydı. Arabadan inip Jamie'ye koştum. Siniri geçmiş gibi gözüküyordu. Sımsıkı sardı belimi.
"Sanırım bu 'kızgın değilim' demek oluyor?"
Yüzümü avuçlarının arasına alıp "Ben sana kızamam ki." diye yanıtladı. Söylediği minik bir kahkaha atmama sebep olmuştu. "Unutmamışsın." dedim.
"Seninle aramızda geçen hiçbir kelimeyi bile unutmadım. Bir an bile." dedi ve dudağımı öptü.
"Peki bunu da hatırlıyor musun?" diye sordum arka cebindeki cüzdana uzanırken. Eskiden haftada en az bir defa beklemediği bir anda cüzdanını açıp fotoğrafım hala orada mı diye bakardım. Her zaman da orada olurdu. Olmadığı takdirde başına gelecekleri biliyordu çünkü. Bu defa fotoğrafımı orada bulmayı beklemiyordum. Sonuçta uzun süredir ayrıydık. Dalga geçmek için, öylesine açtığım cüzdanda fotoğrafımı görünce şaşırmıştım. Şaşırmak az kalır. Şok olmuştum. Bunu beklemiyordum.
"Bunu şuana kadar çoktan atmış olacağını düşünmüştüm." dedim fotoğrafıma bakarken. Yüzümü avuçlarının arasına alıp "Rüyanda görürsün." dedi. Ortamı gevşetmek için ekledi: "Bir fotoğraf yüzünden bana işkence etme şansını sana asla vermeyeceğim."
Minik bir kahkaha atıp ona tekrar sımsıkı sarıldım.Günbatımını arabanın içinde, koltuklarımızi geriye yaslayıp, ayaklarımızı uzatıp birbirimize sarılarak izlemiştik. Akşam karanlığı çöktüğünde ise hem acıkmış hem de mayışmıştık. "Kalacak bir yerin var mı?"
"Otel kaydımı sildirdim. Biliyorsun, gitmeye hazırlanıyordum." diye yanıtladı.
"Kalacak biryer bulana kadar burada kalıyorsun o zaman." dedim. "Ya da hiç gitme, burası ikimizin olsun. Hayalimizdeki gibi." Bu planımı yüzüm gülerek anlatıyordum ama Jamie benim kadar memnun gözükmüyordu.
"Hala gitmeyi planlıyorsun değil mi?" diye sordum. Bu bir soru değildi, sitemdi çünkü alacağım cevabı biliyordum.
"Sensiz asla." dedi. "Seni bırakıp bir daha asla gitmeyeceğim. O yüzden oturup bir karar vermemiz gerekiyor."
"Bu akşam bununla ilgili konuşmak istemiyorum. Acelen yoksa daha sonra konuşuruz." Acelem var demesinden korkarak kurmuştum bu cümleyi.
"İstediğin zaman konuşuruz." dedi.Buzdolabını açmış boş boş bakınıyordum. Evde yiyecek hiçbir şey olmaması ne kadar doğaldı bilmiyorum.
"Pizza yiyelim mi?" diye sordum. Ben bu fikri ortaya atınca Jamie "Hala berbat yemek yapıyorsun değil mi?" diye alay etti.
"Berbat az kalır."Pizzayı yiyip karnımızı doyurduktan sonra saat 11'e kadar korku filmi izlemiştik. Eski günlerdeki gibi benim üstüme serilmişti ve ben onun uzun sarı saçlarını okşadıkça aynı bir yavru köpek gibi iniltiler çıkarmıştı. Ara sıra kendi kendime "Ben bununla ne yapacağım?" diye soruyordum. Daima şımarık bir bebek gibiydi. Onun gibi şapşal ve tembel birisiyle benim gibi inatçı ve tembel birisi bir araya geldiğinde bazı sorunlar kaçınılmaz oluyordu. Gerektiği zaman ikimizi de olgun yapan ve sorunları halleden hep birbirimizi kaybetme korkumuz oluyordu. Ben onu bu şımarık ve şapşal haliyle kabullenmiştim. Onu o şekilde sevmiştim. O da beni. Değişmesini istediğim hiçbir şey yoktu. Uzun süre sonra yeniden mutluydum.
İkimizin de uykudan gözleri kapanmaya başladığında uyku zamanının geldiğinin farkındaydık. "Bugün benimle yatar mısın?" diye sordum.
"Bir de soruyor musun?"
Sırıtıp onu yukarı kata, odama çıkardım. İki kişilik yatakta, sol tarafımdaki yerini almıştı. Jamie'nin kokusuyla uykuya dalıp, yine onun kokusuyla uyanacak olmanın verdiği huzur ve heyecanla kollarının arasındaki yerimi alıp gözlerimi kapadım.
Gözlerimi açtığımda güneş ışıkları pencereden içeri süzülüyordu. Jamie'ye günaydın öpücüğü kondurmak için soluma döndüm ancak o önce davranmıştı. "Günaydın prenses." diyip alnımı öptü.
"Ne zamandan beri uyanıksın?" diye sordum.
"Hiç uyumadım ki." Ona anlamsız gözlerle bakmaya başladım. "Neden?"
"Uzun zamandır seninle olduğum ilk geceyi uyuyarak geçirmeyecektim herhalde. Bütün gece seni izlemek varken..."
"Seni seviyorum." dedim kollarının arasına girip.
"Seni seviyorum."Beraber yaptığımız ilk kahvaltıyı hazırlamak Jamie'ye düşmüştü. Artık sık sık mutfağa girmesi gerektiğinin farkındaydı. Benim yemeklerimi yiyip zehirlenme riski üşengeçlik yapmasına engel oluyordu. Acemice yaptığı omlet bir başlangıç sayılabilirdi. Hatta iyi bir başlangıç denebilirdi. Uzun zamandır yediğim en güzel omletti.
Televizyona çıkan haber ile kahvaltımızı yarım bırakmıştık. Dün akşam oteldeki görüntülerin medyaya yayılmaması mucize olurdu zaten. Bütün manşetlerde yer alıyordum. "Jamie Bower'ın gizemli sevgilisi."
Oradan buradan parça parça haberler alıp yayınlıyorlardı. "Acaba gizemli sevgili Jamie ile Londra'ya dönecek mi?" "Acaba aşkları araya giren mesafeler yüzünden başlamadan bitecek mi?" "Gizemli sevgilinin adı ne?"
Açıkçası adımı henüz ögrenememiş olmalarına şaşırmıştım. Bu insanlara hiçbir şey kanıtlamak zorunda değildik ama yapmazsak tepemize çıkacaklarının da farkındaydık.
"Saçmalık." dedim televizyonu öfkeyle kapatırken. "Herkes Londra'ya döneceğinden bu kadar emin yani?" diye devam ettim.
"Olması gereken bu. Normali de bu. Orada bir hayatım var." diye yanıtladı. Sinirim yeniden bozulmuştu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Ters bir şey söyleyip ortamı germeyi de istemiyordum. Ben sessiz kalınca Jamie devam etti: "Haklısın." dedi. "Bir anda karşına çıkıp benim için biradaki hayatından vazgeçmeni isteyemem. Eğer gelmek istemezsen ben gitmem. Ben de seninle burada kalırım. Ne kadar zor olsa da bir şekilde hallederim. Seni bırakmam."
Söyledikleri gözümün dolmasına sebep olmuştu. Benim için böyle bir fedakarlık yapmayı düşünmesi bile yeterliydi. Kariyerinden, işinden, grubundan, hayatından benim için vazgeçebilecek olması benim için yeterliydi.
"Hayır." dedim. "Seninle Londra'ya geliyorum."...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hold On To What You Believe
Random• Know that somewhere out there, There's someone for you, You'll have to trust me 'cause for me it was you •