''Benim sana tutuluşum, ay ve güneşi utandıracak kadar güzeldi.''
*
[YAĞIZ]"Olanlardan dolayı özür dilerim,"
Sesim olduğundan daha kısık çıkmıştı.
Bu kadar kötü olmamalıydı, her şey hangi ara, bir günde bu kadar birbirine girdi anlamış değildim.
"Kızıl kafayı işten atmanıza gerek yok, ben işten ayrılıyorum,"
Sesinde güç vardı, bu kadın, ne olursa olsun savaşmayı biliyordu, ama sorun şu ki birinin ona pes etmemeyi öğretmesi gerekliydi.
"Ayrılmıyorsun" dediğimde ise sonunda bakışları beni buldu.
"Hem kızıl kafada ne? Cansu bunu duysa çıldırırdı heralde," derken ciddi olmaya çalışıyordum, ama hayır ciddi falan değildim.
Komikti, o kızıl kafadan başka birşey değildi.
"Bunca iftiradan sonra burada kalmak istemiyorum, anlıyor musunuz?" derken bakışları parmaklarındaydı. İnce ve uzun parmaklarını teker teker sıkarak arada tırnaklarını geçiriyordu.
Bunu biliyorum, bunu her sinirlendiğinde yapardı.
"Hem benim psikolojim bozuk değil mi? Neden hala kalmam için beni zorluyorsunuz? Belki lavoboda bileklerimi keserim yada kendimi camdan atarım?" sözleri canımı acıtırken bunların hepsine benim sebep olduğum aklıma geldi.
Birde kızıl kafanın.
Evet ona bundan sonra kızıl kafa diyeceğim, bu çok daha iyi yakışıyor ona.
"Beni tanıyor musun?" dediğimde ağzından birkaç laf alma çabasındaydım, belki tanırdı.
Belki bir gün gözüne takılmışımdır.
Olamaz mı?
"Birkaç günde sizi nasıl tanımamı bekliyorsunuz?"
Dediğinde ise anlamıştım, ben hiçbir zaman onun gözüne bir kere bile olsun çarpmamıştım.
"O zaman birkaç günde tanıyamadığın insanı hemen yargılayıp vazgeçme, ben çalışmanı istiyorum, emin ol bir daha böyle saçma bir sorun yaşamayacaksın" derken sözlerimin arkasında durarak tok bir sesle konuştum.
"Bakın, ben kimsenin üzülmesini istemiyorum, kızıl ka-, yani Cansu, uyarın ve benden uzak dursun, sadece bu kadar, kovmanıza gerek yok" dediğiminde ise iyiliği kalbimi ısıttı.
Bu kadın benim her şeyim olmuşken nasıl olurda onu nasıl üzebilirdim?
"Tamam senin dediğin gibi yapacağım," diyerek lafı kapatmayı amaçladım.
Yüzünde hafif bir gülümseme belirdiğinde gülümsedim.
"Şimdi çıkabilirsin,"
Ayağı kalkıp üzerini düzelttiğinde, "Bugün yaşananlar içim üzgünüm, bende özür dilerim," diyerek bana birşey söylememe bırakmadan odadan çıktı.
Elim telefona giderken, Cansu'yu numarasını tuşladım, açtığında ise birşey söyleyemeden, "Odama gel," deyip telefonu kapattım.
Kapı tıklatılmadan Odama girildiğinde bu kişinin Cansu'dan başka birisi olmadığı açıktı zaten.
Kendisini ne olarak görüyordu acaba?
Yerine kurulduğunda, incecik bir sesle, "Efendim canım," dedi.Az önce olanları nasıl bu kadar çabuk unutabildi?
"Ben seni kavduğumu hatırlıyorum,"
Sinirden gülerek söylediğim sözler, onda pek bir etki bırakmamış gibiydi.
"Sen kimsin de Karlina'ya iftira atıyorsun lan? Sen kimsin!" ansızın bağırdığımda irkildi.
"Ne hakla bir kıza böyle iğrenç bir yakıştırmada bulunuyorsun?" sesim odada yankılanıyordu, gözleri dolmuştu.
Derin bir nefes aldım.
Ben bu değildim, hayır olmamalıydım.
"B-ben" benim ciddi olduğumu artık anladığında yanaklarından yaşlar süzüldü.
"Üzülüp üzülmemen umurumda değil anlıyor musun? Bir daha benim hizmetimdeki insanlara karışırsan seni gerçekten kovarım! Şimdi gidebilirsin," olabildiğince sakin kalarak söylemeye çalıştığım sözler, kırıcı sözleri biliyorum. Ama gerçek şu ki o bunları hakediyordu.
Gerçek buydu.
Odamdan alel acele çıktığında elim yine başıma gitti, ilaç vaktim gelmiş gibiydi.
Masaya doğru adım attığımla başımın dönmesi bir olmuştu, elim tekrar başıma gittiğinde gözlerimi kapadım, kendimi hemen koltuğa bıraktım.
Gözlerimi açtığımda her şey dönüyor gibiydi, midem bulanıyordu. Elim masanın etrafında dolaşırken yere düşen her neyse kırılıyordu, tık sesi çıkarsa bile bana öyle geliyor gibide olabilirdi.
Bir anda her şey durdu. Kendimi ayağa kalkmaya zorladım, birini çağırıp bana ilaçları vermesini söylemek istedim, ama yapamıyordum işte. Elimde oluşan kasıntı bir anda tüm vücuduma yayılmıştı.
Ayaklarım bedenimi ayakta tutmaya gücü yetmediğinde bedenimi ansızın yere serdi.
Sonradan odaya giren birileri geldi gözümün önüne, bulanıktı görüş alanım.
Tiz bir çığlık duydum, kim olduğunu bana yaklaşınca anımsadım.
Başımı soğuk taştan alıp kucağına koyan küçük eller.
Sonrası yok,
yine yaşarken ölüyor gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEFES
Novela Juvenil''Sen her gün ölen aşkın için ağlarken ben yanımda olup da dokunamadığım kadının acısını çekiyorum. ve senin gözün halen toprağın altında ki bedende. bense seni yaşatmaya çalışıyorum. olur da belki beni farkedersin diye.''