21/2

272 41 61
                                    

...

Görevimin ilk adımı için bekliyordum, elimden geldiğince iyi bir gözlem yaparak işe yarar bilgilerle eve dönmek istiyordum çünkü bu işin uzaması motivasyonumu düşürüyordu.

"Melis, hoş geldin." Karşımda tüm enerjisi ile gülümseyen Poyraz'a karşılık vermek için derin bir nefes aldım ve dudaklarımı yukarı doğru kıvırdım. "Merhaba," diyerek iyice açtığı kapıdan eve ilk adımımı attığımda, hayal kırıklığı ile omuzlarım çöktü.

Bu eve adım atar atmaz yaptığım onca şeyin meyvesini yediğim için deli bir heyecan hissedeceğimi düşünmüştüm ancak tatmin olmuşluk bile yoktu içimde.

Ne güzel, zaten heyecanlanmak için erken sayılırdı. Bu evde neler bulacağıma göre durumumuz değişebilirdi, boş yere eve girmiş de olabilirdim. "Biraz müzeye benzeyen bir evimiz var, şaşırma diye söylüyorum." Kapıyı kapattıktan sonra bana döndü ve yamuk gülüşü ile göz kırptı. "Şaşırmayı sevmediğimden şaşırtmayı da sevmem."

"Bugün senin evinde olduğumuz için pek şaşırtmamaya çalışacağım," dediğimde kaşlarını yukarı kaldırdı ve "Ne yazık, tam da şaşırtman gereken zaman gibi geliyordu bana?" dedi. Gülümsedim, ciddi gibi hissettirmediğinden bel altı imalarından rahatsız olmuyordum. Gerçi o bir erkekti ve bel altı her şeye bayıldıklarını hesaba katarsam ciddi de olabilirdi.

"Rose olma teklifini reddetmeye karar verdim bu arada, söylemiş miydim?" diyerek onun yönlendirmesi ile adımlamaya başladığımda güldüğünü duymuştum. Buzlar prensi havasından iyice çıkmıştı, bu iyiydi.

"Ne yazık, koltuğunu ve inci kolyeni bile hazırlamıştım." Onu dinlerken bir yandan da etrafı inceliyordum, babasının kaçak program pazarladığını bilmesem tarihi eser kaçakçısının evine geldiğimi düşünürdüm.

Etraf antika olduğu belli olan vazolar, tablolar, ahşap sehpalar ve değişik objelerle doluydu. İşe yarar hiçbir şey gözüme çarpmamıştı, sadece kapıdan girerken gördüğüm alarm vardı ama işime yarayıp yaramadığını öğrenmek için çok daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı. "Boş zamanlarınızda izinsiz kazılar falan yapmıyorsunuz değil mi Poyraz?" diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "Merak etme, kaçakçı değiliz. Sadece annem sanat delisi," Kendini işaret ederek devam etti. "Benim gibi birinden bile zorla bir sanat yeteneği çıkardı."

"Boşuna kendini küçümseme, çizdiğin taslağa aşık oldum!" diyerek onu tam da aşık bir kız gibi övdüğümde sadece gülümsedi. Koluna hafifçe girdim ve "Üstelik fotoğrafıma o kadar uzun süre bakman işime geldi, umarım gözün alışmıştır bana? Uzun süre gördüğün birinin kusurlarına da dikkat etmezsin hem?" dedim. Eh, en azından ağzım hala oldukça hızlı laf yapıyordu.

"Resim çizerken her detayı inceliyorum, biliyorsun değil mi?" Merdivenleri çıktık, koridorda yürürken tabloların asılması için duvarın içe göçük şekilde yapıldığını görmüştüm. Vay be, ev sanat kokuyordu. "Hiç böyle düşünmemiştim, kusurlarımı görmezden gelemez misin? Bilseydim faceapp falan atardım profil fotoğrafıma."

"Merak etme, ihtiyacın yoktu." dediğinde güzel iltifatına gülümseyerek karşılık verdim. Kendinden hoşlanan bir kızın gönlünü nasıl hoş tutacağını biliyordu, erkek değil miydi işte? İşine gelen her şeyi iyi yapıyordu.

Ne demişti Cihangir? Erkekler romantizm sevmez, sonu sekse bağlanmayacaksa. Poyraz umarım Cihangir gibi düşünen biri çıkmazdı çünkü saçma sapan bir aksiyona hiç de hazır değildim.

Koridorda yürümeye devam ederken gördüğüm fotoğraflarla durdum. Diğerlerine göre daha modern çerçeveleri vardı ve küçük küçük bir çok fotoğraf bir aradaydı. "Çok profesyonel," diye mırıldanarak fotoğraflara yaklaştım. "Açılarına bayıldım, ünlü bir fotoğrafçının falan mı?" Bir zenginin evinde elbette ünlü bir fotoğrafçının fotoğrafı olur mantığı ile sorduğum soruya kafasını iki yana sallayarak cevap verdi. "Hayır, babamın."

DİP: ACININ KRALLIĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin