...
"Vay anasını satayım, acayip hoş oldun Aylin. Bu gidişle ben kızlardan hoşlanmaya başlayacağım." Yeşim beni güzelleştirmeye yemin etmiş gibi kıyafetlerimi özenle seçmiş, makyajımı yapması samimi söylüyorum bir saati bulmuştu. "Kalktı derdim de diyemiyorum, müsait bir bedene sahip değilim."
"Abartma Yeşim." Kıyafetlerim koyu tonlardaydı, gideceğimiz konser bir rock grubunundu ve ortama uyum sağlamam gerekiyordu. "Kumrala dönük sarışınsın, 1.68 boyun var, gözlerin çekik ve fiziğin onda on. O vamp suratına yapışmak istiyorum senin."
Suratımı avuçlayacakken yüzümü buruşturdum ve geriye doğru kaçtım, bir saat boyunca makyajımla uğraşmıştı. Bu makyaj bozulursa bir daha yapmasını bekleyemezdim, uyurdum yüksek ihtimalle. "Ya sen erkeksizlikten kafayı yedin, bana halleniyorsun Yeşim farkında mısın?"
Sinsice sırıttı ve bana uzaktan öpücük atarak elimi tuttu. "Erkeksizlik problemimi çözene kadar idare et, ölmezsin. Ayrıca bu haline katlanamıyorum, cenazeye gitmiyorsun. Gül biraz."
Sevmediğim bir müzik türünü dinlemeye gidecektim, cenazeden farkı yoktu benim için. "Rock sevmiyorum," diye söylendiğimde beni odadan çıkarmadan önce konuştu. "Arkanı kollamayı unutma, poponu avuçlamamak için zor tutuyorum kendimi."
Beni iteklercesine odadan attığında direkt olarak kendimi salonda bulmuştum. Uzun bir koridorda karşılıklı odalarımız vardı ve salon koridorları görebilecek şekildeydi. Biz odadan çıktığımızda Tuğrul'un hareketlendiğini fark etmiştim, beklemeden yerinden kalkmış olmalıydı. Cihangir'in tepkisini daha çok merak ettiğim için ona bakmayı tercih ediyordum.
"Beklettiğimize değmemiş mi ama?!" Yeşim gülerek konuştuğunda Cihangir'in baştan aşağıya beni süzdüğünü gördüm. "Fazlasıyla değmiş," deyip bana göz kırpmasıyla ben de ne yapayım işte, gülümsemekle yetinmiştim. Meymenetsiz Cihangir'den iltifat aldığıma göre huzura ererdim artık, belki üçüncü gözüm bile açılabilirdi. Ne alaka bilmiyorum.
"Çıkalım mı?" Tuğrul'un sorusuna karşılık kafamı salladım ve "Olur," diyerek çıkışa yöneldim. Güzel bir gün olacak diye seksen kere dillendirdiğim günün çabucak bitmesini istemeye başlamıştım. Hasta olacaktım herhalde, halsizdim biraz.
Ayakkabılarımı giyerken Tuğrul beni izlemeye başlamıştı ve bunu anlamış olmak da tüm bedenimi geriyordu. İşim bittiğinde doğruldum ve gözleri benim üstümde olduğu için yüzüne bakmak zorunda kaldım. Ne giydiğini bağcıklarımı bağlarken görmüştüm, gözlerim ise daha çok bileğinde sarılı olan bandana tarzı aksesuardaydı.
"Bir sorun mu var, neyi bekliyoruz?" dediğimde kısa bir an duraksadı ve elini cebine atarak kendi bileğindekine benzer bir kumaş parçasını bana uzattı. Siyah, hiçbir şeklin olmadığı aksesuarı inceliyordum. Pek benlik değildi açıkçası. "Bendeki hoşuna gitmiş gibi duruyordu."
"Takmak zorunda mıyım?" diyerek kumaşı elinden aldım ve siyah rengini incelemeye başladım. Siyahı seviyordum, güzel bir renkti ama iç karartıyordu işte. Yüzünden başka her yerini muhatap alarak konuşunca bileğine bağladığı kumaşa göz diktiğimi sanmıştı sanırım. "Değilsin," lafını duyar duymaz verdiği aksesuarı deri ceketimin cebine attım, yeterince bilekliğim vardı, kombini bozmama hiç gerek yoktu.
Tuğrul, kapıyı açarak çıkmam için geri çekildiğinde önde ben arkada o olacak şekilde evden çıktık. Süper lüks otomobilimize yöneliyordum ki, Tuğrul'un kolumdan tutmasıyla ona ayak uydurmak zorunda kalmıştım. 10 metre ötedeki motorun önüne geldiğimizde bana bir kask uzattı ve "Bununla gideceğiz," açıklamasını yaptı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİP: ACININ KRALLIĞI
General Fiction*Fantastik değildir.* Her hikaye bir kahramanla, birçok hikaye ise budala bir kahramanla başlardı. Herkesin güçsüz gördüğü o beceriksizden bir kahraman doğardı. Çıktığı yolda kapılar ona açılır, onun yerine tercih edilen tüm o güçlü ama kötü kişile...