Her güzel hikâyenin berbat bir sonu vardı... nefes aldırmayan, karanlık sonlar... Belki bende şimdi o sonlardan birindeyim. O kadar yoruldu ki bünyem, bedenim... Bacaklarım bedenimi taşımak istemiyor, kalbim atmak, ciğerlerim nefes almak, ruhumsa artık bedenimde kalmak istemiyor...
Etrafıma bakınıyordum boş boş. İçeriye giren Faruk'la birlikte gözlerim onu buldu. Midem bulanıyordu. Bu durumdan karnımdaki bebek etkileniyor muydu? hissediyor muydu bu durumu?
"Demek o komutan bozuntusundan hamilesin..." Dediği üzerine nefesimi toparladım. Ardından konuşmaya başladım.
"O komutan bozuntusu bana senin gibi tecavüz etmedi. O bebeğin babası sensin. Maalesef ki sensin." Konuşmam bitince odada volta atarak konuşmaya başladı. Bu tarz davranışları beni geriyordu.
"Sus eylül... Sus. Yalanlarını dinlemek istemiyorum." dedikten sonra sinirlerini kontrol etmek için kendini çok zorladığını fark ettim. Yine de aldırmadım. Sonuçta Musa beni buradan kurtarırdı.
"Cinsiyeti ne?" Dedi sinirden titreyen sesiyle. İstifimi dahi bozmadan yanıtladım sorusunu.
"Kız." Sinirle yanıma geldi. Elini çeneme yerleştirip oldukça sert bir şekilde sıktı. Sinirden gözü dönmüş gibiydi...
"Sana dokundu." kendi kendine konuşmaya başlamıştı bile. Bu sinir krizinin ucu bana ne kadar dokunsa da umurumda olmazdı ancak karnımdaki bebeğe dokunmasını istemiyordum.
"Celal!" içeri iri yarı bir adam girdi. Ne yapmaya çalıştığını kavrayamamıştım. Ben direkt kafama sıkmasını falan bekliyordum...
"Patron Celal yok... ne lazım?" Dedi adam sert bir ses tonuyla.
"Doktor getirin bana. Çabuk, acil!" İçime düşen korku tohumuyla gözlerimi odadan ayrılan adamdan çekip Faruk'a baktım.
"Ne doktoru?" diyebildim yalnızca. İçime bir korku tohumu düşmüştü. Filizlenmişti bile.
"O çocuğu taşımayacaksın." Bir anlık korkuyla bağırmaya başladım.
"Yalvarırım dokunma bebeğime. Nolur. nolur dokunma bebeğime. Uzak dur benden onu benden koparma nolur." titreyen sesim, yanan gözlerim... acınası halde olduğuma emindim. Daha bir iki ay önce bebeği istemezken şimdi onun için yalvarıyordum.
"Kes sesini güzelim..." Ben orada hıçkırıklar eşliğinde ağlarken odaya bir doktor girdi.
YAZARDAN DEVAM
Her hikayenin bir başlangıcı vardı... ve birde sonu. Bazı sonlar buruk tebessümler bırakırken bazıları ardından oldukça acı göz yaşları bırakırdı. İnsanın bedeni haricinde ruhunu yaralar. kapanmış yaraları kanatırdı. Eylül o gün çok ağladı. Fakat kimse onun çığlıklarını duymadı. Belki de bebek için bir başlangıçtan önce bir son vardı. Belki de Eylül'ün çığlıklarını duyanlar göz yumdu, kulak tıkadı o bebeğin sonuna.
Eylülü doktor muayene etti. Ardından bahçede bir yer ayarladılar ve Eylül'ü oraya bağladılar yatar pozisyonda. Tüm bunlar olurken Musa arayıp bulmuştu Eylül'ü. En hızlı şekilde onu almaya gitmişti. Ve eylülü öyle görmüştü. Musa'nın boğazında bir yumru oluştu. Kaç kez yutkunursa yutkunsun terk etmedi o yumru orayı.
"Yaklaşma sıkarım kafasına." Faruk sinirden gözü dönmüş bir şekilde tehdit ediyordu onları. Eylül kurtulmaya çalışsa da nafile. Sıkı bağlanmıştı. Doktor geldi ağır ağır.
"Dokunma ona." Musa korkuyla fısıldadı. Dokunmaya kıyamadığı kızı incitiyorlardı. Doktor Faruk'a baktı şüpheyle.
"Al bebeği." bu iki kelime hem Eylül'ün hem Musa'nın canını oldukça yakmıştı.
"Hayır!! Musa yardım et! dokunmayın bebeğime!" Eylül haykırmaya devam ediyordu. Musa'nın ne kadar canı yansa da yaklaşamadı. Eylül'ün kafasına bir silah dayalıydı. Nasıl yaklaşabilirdi ki?
"Faruk dokunma ona..." fısıltı gibi çıkıyordu sesi.
"O benim sevdiğim kadın." Doktora işaret verdi Faruk. Doktorsa emre uydu. Eylül'ün yanına geçti ve o uyanıkken, diri diri karnına bir neşter dayadı. Eylül'ün çığlıkları yankılanıyordu. Acıdan ağlıyor, bağırıyordu.
"Yapma!" Musa dayanamadı. Ağlayarak düşmanına yaklaşmaya başladı.
"Fark dur!" hiç bir şey yapamıyordu. Bu Musa'ya oldukça acı veriyordu. Faruk doktora yaklaşıp bir şeyler dedi. Eylül'ün yattığı stanttan kan damlamasına rağmen durmadı doktor. Bebeği Eylül'den ayırdı. Kordonu kesti. Eylül bebeğini kanlar içinde görünce bu acıya daha fazla dayanamayıp kendini karanlığa bıraktı.
"Bebeğin bir suçu yok..." Musa artık onun vicdanına dokunmaya çalışıyordu.
"Öldür onu." doktoru emri verdi. Doktor bebeği minik bir küveze koydu.
"Kızı da doktor." dedi duygusuzca. Doktor cevap verdi.
"Kan kaybından ölür on dakikaya." diyerek cevapladı. İkisi uzaklaşır uzaklaşmaz Musa kendine geldi. Eylül'ün yanına gidip halsiz bedenine sarıldı.
"Yalvarırım gitme nazlım!" haykırıyordu. Kendini belki hiç bu kadar kötü hissetmemişti. Eylül hareketsiz kanlar içinde yatıyordu kucağında..
"Bir şey yapın!" time bağırdığında helikopter çağırdı tim.
"Nolursun dayan nazlım..." belki de bu bir sondu. Her hikaye masallarda ki gibi mutlu bitmiyordu. Musa ve Eylül bunu deneyimleyerek öğrenmişlerdi ve bu durum canlarını fazlasıyla yakmıştı.
Faruk sevdiği kadının önce bebeğini elinden almıştı. Ardından canından da etmişti onu. Ve bunu görevi gibi benimsemişti.
Musa sevdiği kadının işkencesini izlemiş ve onun canının bedeninden çıkışını izlemişti. Bu ona ağır gelmişti. Her zaman sert duran o koca adam yıkılmıştı.
Ve minik kız çocuğu... bir başlangıca bile layık görülmemişti. Faruk bilmeden kendi yavrusunun hayatını bitirmişti.
Her şeyin sonu karanlıktı. Sevmek, sevilmek, aşk, nefret. Her birinin sonu yalnızca karanlık bir sona çıkıyordu. Buruk bir tebessüm değil de daha çok yakıcı göz yaşları bırakmıştı bu hikaye ardından. Ve sona böylece gelmiş olduk...
SON SÖZ
Merhaba. Ben genelde önsözleri sevmem. bu nedenle bir sonsöz yazmak istedim sizlere. Umarım eylül ve Musa'nın hikâyesini keyifle okumuşsunuzdur. Bu kitabı yazarken bana destek olan herkese başta anneme, teyzeme ve art- author grubunda ki arkadaşlarıma ve e her aşamada yanımda olan kedim Rıfkı'ya teşekkür ederim... daha sonra görüşmek üzere... Sevgiyle kalın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komutanın Nazlısı/KİT KomutAP OLDU!
JugendliteraturBir asker ve bir örgüt liderinin karısı...