Sorgu odasının kapısında bekliyordum. O çizimden ve Eylülün halinden sonra kendimi kötü hissetmeye ve sinirimi katlamaya başlamıştım. İçimde bir yangın vardı sürekli harlanan, sönmek, dinmek bilmeyen...
"Komutanım sorgu odası hazır." Çınarın sesiyle odaya girdim ve kapıyı kapadım.
"Fafa.." dedim alayla. Gidip önüne oturdum. "Faruk alkan." Dosyayı masaya bıraktım. Asla kibar değildim ona karşı.
" Bakmayacak mısın komutan?" Gözleri dosyadaydı. Ama ben her şeyini fazlasıyla biliyordum. Ben o kızın yaralarını sarmıştım, o da bana istediklerimi vermişti.
"Ben senin her şeyini biliyorum fafa." Sebepsizce sinirlerim bir anda oldukça yükseldi. Yine de sinirime hakim olmaya çalıştım.
"Anlat. Dökül." Dedim. Çok sinirliydim ve ona zarar vermek istemezdim.
"Olmaz komutan. Ben halkımı satmam." Dediğinde iyice sinirlenmiştim. Cama dönüp kaydı durdurmalarını işaret ettim.
"Noldu komutan? Ha... bir şey soracağım. Karım nasıl?" Beni çileden çıkarmıştı. Belimdeki askeri kemeri çıkarıp hızla arkasına geçtim. Boğazına sarıp sıktım.
"Anlatacak mısın Faruk Alkan?" Önce direndi. Canı yanmaya başlayınca başını salladı.
"Komutan manyak mısın sen?" Dedi korkuyla. Biraz alaycı bir ses tonlamasıyla cevap verdim.
"Biraz var. Dökül çabuk." Sonra kafama takılan bir şeyle ona döndüm. İçimi yiyen tek bir soru vardı aklımda.
"O kıza neler yaşattın?" Pis pis sırıtmaya başladı. Bense o an o sırıtışı dağıtmamak için zor tuttum kendimi.
"Karım o benim..." sinirim artık tavan yapmıştı. Yüzüne sert bir yumruk indirdim. Buna rağmen sinirle gülerek konuşmaya devam etti.
"2,3 aya hamile olduğu haberini alırız karımın." Sinirlerimi bozmakta hat safhaya ulaşmıştı bile.
"O kız senin karın falan değil. Değil lan değil. Şerefsiz!" Arkamdan gelen iki üç askerin beni uzaklaştırdığını fark ettim. Kollarından kurtulup düştüğü sandalyeyi kaldırıp kafasında parçaladım.
"Asker!" Albayımızın sesiyle kendime geldim. Kendimi yavaşça geri çektim.
"Emredin komutanım!" sesim yüksek ama sinirli çıkmıştı. Yaptığım ne kadar yanlışta olsa içim biraz olsun rahatlamıştı.
"Terk et burayı. Sorguya ben devam edeceğim." Başımı sallayıp odadan çıktım. Sinirlerime hakim olamamış birde her şeyi berbat etmiştim. Kafam allak bullak olmuştu. Odama dönüp biraz dinlendim.
tam uyku ve uyanıklılık hali arasındaydım ki içeriye general girdi.
"Musa... fafanın kafa önemli değil de başka sandalyemiz yoktu..." kıkırdayarak odadan ayrıldı. Bu ben halledeceğim demekti.
_Eylülden devam/
Musa beni buraya, Satı annenin yanına bırakalı bir kaç saat olmuştu. Satı anne sürekli birşeyler örüyordu. Bir anda öksürmeye başlayınca endişelendim.
"Anne... İyi misin?" Ağzımdan uzun zaman sonra ilk defa anne lafı çıkıyordu. Başını salladı. Bu anne lafı ağzıma, kulağıma o kadar yabancı gelmişti ki. Ne acı...
"Güzel kızım benim... iyiyim." Bir anlık merakla sordum.
"Ne örüyorsun?" Mavi ve pembe minik şeyler yapıyordu.
"Bunlar bebek patiği... bir gün Musa oğlum bana torun getirecek inanıyorum." Dediğinde patikleri inceliyordum.
"Görevle kafayı bozmuş gibi..." dalmıştım.
"Fazlasıyla yavrucum... fazlasıyla." Ardından beni bir odaya götürdü.
"Rahatına bak kızım." Deyip çıktı. O çıkarken odadaki ev telefonu çalmaya başlayınca napa cağımı bilemeyip açtım.
"A-alo?" Gerginlik tüm vücuduma yayılmıştı.
"Alo... eylül?" Bu... bu Musa'ydı.
"Efendim?" Dedim kendimi bozmadan.
"İyi misin?" Yutkundum.
"Bilmiyorum..." sesinden gülümsediği belli oluyordu.
"Bilmiyor musun?" Cevap verdim hızla.
"Bilmiyorum." Güldü. Sahi gülüşü ne güzeldi. Arkadan kargaşa sesleri yükselince sordum.
"Noluyor?" Cevap gelmedi ve telefon aniden yüzüme kapandı.
/saatler sonra yazardan./
Faruk bir yolunu bulup kaçmıştı. Tüymüştü resmen. Bunu duyan Musa komutan delirmişti. Sorgudan sonra fafayla ilgilenen timinin önüne geçti. Bağırarak konuşmaya başladı.
"TİM! FAFA NERDE!? ONU KİM BIRAKTI!?" sinirlenmişti. Faruk'u yakalamak için çok efor sarf etmişti.
"Komutanım." Hira konuşmaya kalktı. Fakat fazla bir işe yaramadı.
"O ADAMI BULANA KADAR NELER ÇEKTIK! TİM, GERİZEKALI MISINIZ!?" iyice sinirlenmiş ve kendini tutamaz hale gelmişti Musa.
"Ankara'dayız. ANKARA!" durdu. Sonra devam etti. "DUMAN TİMİ. O ADAM ÖLDÜRÜLECEK!" O sırada arkasından biri Musa'ya sarıldı. O anlık şaşkınlığını gizleyemedi Musa.
"Ç-çok korktum. Musa çok korktum." Bu eylüldü... buraya kadar tek başına gelmişti. Ve Musa için oldukça endişelenmişti.
"Şşş.... nazlım..." Musa ilk defa bir kadına böylesine yakındı.
"Korkma tamam... geçti." Eylül korkarak sordu Musaya.
"O k-kaçtı mı?" Dedi. Musa cevap veremedi. Yüzü yoktu cevap vermeye.
O sırada Hiranın gözleri kitlendi eylüle. Neden bu kadar samimi olduklarını düşündü. Ona göre Musa oldukça alımlı, ılımlı, yapılı ve harika biriydi."Komutanım?" Hira kendini tutmamıştı.
"Şuan meşgulüm asker." Musa sert cevap veriyordu. Çünkü içinde hiraya karşı komutanlık dışında bir his yoktu. Musa için görev önce gelirdi.
"Burak..." aklıma ilk gelen askeri yanına çağırdı.
"Emredin komutanım?" Burak aslında ne kadar tim bilmese de fafanın yanından biriydi. Bir şekilde askeriyeye sızmış ve bir rütbeye ulaşmasında rağmen hala örgüte çalışmaya devam etmekteydi.
Musa bir hata yaptı. Eylülü Burak'a teslim etti. Burak'ta plandan çıktı. Koridordayken eylülü dış arka kapıya çevirdi.
"Gel abla..." samimiyetsizdi. Dışarı çıkarırken eylül Faruk'u fark etti. Bir çığlık atmak ve kaçmak istedi. Ama nafile. Ağzına kapatılan bir el onu önce susturdu. Ve ardından bayılttı. Faruk onu kucaklayıp götürürken Burak hızla karargaha döndü.
Aradan yarım saat geçti. Aramalar sonuç vermedi. Musa eylüle bakmak nasıl olduğunu görmek istedi.
"Burak." Burak sadece ona döndü.
"Eylül nerde?" Musa için eylül çok farklı ve değişikti. Hiç bir kadına böylesine değer vermiyordu.
"Komutanım... sizin odanızdaydı." Lafı üzerine Musa odasına girdi ama ne eylül, ne de eylülden bir iz yoktu.
"Eylül... neredesin nazlım?" Kendi kendine konuşarak çıktı ve sinirle Burak'ı sarstı.
"Kız nerde?!" Burak yüzüne korkuyla bakıyordu Musa'nın. Bilmediğini belli etmişti.
"Ben böyle askeriyenin!" Musa o sinirle albayın odasına çıktı.
"Komutanım... eylül. Eylülü de almışlar." Komutan arama ekiplerini saldı ama nafile. Bulamadılar. Ne fafayı... ne komutanın nazlısını.
Belki de böyleydi hayat. Herkes için. Asker, doktor, polis, mühendis. Her biri aynı durumu yaşıyor. Belki eylül nefret ettiği adamın eline düştü. Ama bakalım bir şeyler açıklanacak mı? Belki Eylül fafaya konuşur. Musa ilk defa bir kadına bu kadar hassas yaklaşıyordu. Eylül yaralıydı. Musa da... belki de birbirlerinin yaralarına merhem olacaklardı. Kim bilir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komutanın Nazlısı/KİT KomutAP OLDU!
Novela JuvenilBir asker ve bir örgüt liderinin karısı...