Kapının önünde hâlâ deli gibi Eylülden haber bekliyordum. Tim yanımdaydı ama ben ağlamamak için o derece zor tutuyordum ki kendimi.
"Komutanım." Hira yanıma oturdu ve ardından elini omuzuma koydu. Sadece onu dinledim. Eğer ki konuşursam ağlayacağıma emindim.
"Sakin olun... bence o iyi." Dediğinde kendimi bıraktım. Avuç içlerimi gözlerime bastırdım. Canımın acımasını umursamadım.
"Yetişemedim..." sinirlerim ilk defa böylesine dengesizdi. Hayatım boyunca kalbimde bir acı hissetmemiştim. Anne ve babamı kaybetmem dışında. Şimdiyse kalbim öylesine acıyordu ki...
Ayağa kalktım. Ve bir an cidden gözüm döndü. Ellerimi duvara vurdum.
"Allah, beni, kahretsin!" Ellerimi daha sert vurdum. Timden bir iki kişi beni tutmaya kalksalar da güçleri yetmedi haliyle.
"Bırakın ya!" Kendimi onlardan kurtardım. Artık sinirim bedenime sığmıyordu.
"Oğlum geç kaldım lan! O kız bana güveniyordu geç kaldım!" Ellerim saçlarıma gitti. Bu ciddi bir sinir kriziydi.
"Kurtaramadım kızı.... O bana güveniyordu anasını satayım!" Bir hemşire geldi. Bir şeyler söyledi. Anlamadım. Sonra tüm tim var gücüyle beni tuttu.
"Abla sen en yüksek dozu vur. Musa komutanım sakinleşmez." Çınarın sesiyle boynumda bir uyuşukluk hissettim.
Sakinleştirici... O kadar berbat bir şeydir ki. Delirmek, ortalığı yakmak, yıkmak istersiniz de hiç bir şey yapamazsınız. Ben biraz olsun sakinleşmiştim. O sırada kapıdan bir doktor çıktı.
"Kendisi iyi fakat uyuyor. Bir kişiyi içeri alabilirim." Arkama baktım. Tüm o time. Nazlı kızımın benden başka kimsesi yoktu... hızla hazırlanıp odaya girdim.
"Eylül..." yanı başına oturdum. Yavaş yavaş gözlerini araladı.
"Komutan..." deyince gözlerimin dolmasına engel olamadım. Alnını öptüm onun oysa sadece bana baktı.
"Çok şükür..." O sırada gözlerinde minik bir korku sezdim.
"Beni sen kurtardın... Ben o ormanda kaybolmuştum..." dediğini idrak edemesem de onun yanında oturdum. O uyudu ben izledim. Günler birbirini böyle kovaladı.
Gün geldi. Artık taburcu oluyordu eylül. İçeriye uzun boylu yapılı bir adam girdi. Günlerimizi bu daracık hastane koridorunda geçirmiştik.
"Eylül hanım... iyi misiniz?" Eylül sadece başını salladı. Ayağa kalktım.
"Taburcuyuz... değil mi?" Korkuyordum. Kızın kılına zarar gelse resmen korkudan ölecektim.
"Taburcusunuz... Anne de bebekte gayet iyi. Eylül hanım fazla yormayacak kendini. Bol bol su tüketmen lazım bebeğin gelişimi için önemli" duyduklarımı idrak edemedim. Kaşlarımı çattım ve kafa karışıklığı beraberinde sordum.
"Ney?" Anlık tepkim sonrası doktor şaşırdı.
"Aa... süpriz mi olacaktı. Bozdum mu? Kusura bakmayın ya." O sırada kapıdan bir kadın kafasını uzattı.
"Hocam acil bakar mısınız?" Dediğinde doktor başıyla onaylanıp gönderdi kadını. Bense şaşkınlıkla yalnızca ona bakıyordum.
"Kusura bakmayın. Serum bitince çıkabilirsiniz." O odadan çıkarken yüreğime bir öküzün oturduğunu hissettim. Hala sadece arkasından bakıyordum.
Neden bu derece ağır gelmişti bilmiyorum... fakat fazlasıyla kırılmış ve üzülmüştüm.
"Hamile misin?" Donuk donuk yere bakarak konuşuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Komutanın Nazlısı/KİT KomutAP OLDU!
Dla nastolatkówBir asker ve bir örgüt liderinin karısı...