Fedor,
Karargâhın koridorunda yürümekteydim. Marki Alcander peşimden geliyordu. "Hazırlıklar tamam mı?" Alcander aslında benim danışmanımdı.
"Her şey olması gerektiği gibi, majesteleri." Resmi bir sesle konuştu.
Salona vardığında içeri geçtim. Tüm kraliyet aileleri vedalaşacaktı. Geride kalan onarma konuları ile ise bıraktığımız birtakım adamlar meşgul olacaktı. Colin kendisine uzatılan çayı almak için girişimde bulunmuştu. Yaklaşıp kanepeye oturdum. Marki Alcander de önümdeki koltuğa oturmuştu.
"Duyduğum kadarıyla buraya gelmezden önce zehirlenmişsiniz, prens?" Colin'e yönelttiğim soru bittiği sırada odada tek olan hizmetçi de çıkmıştı.
"Öyle", dedi Colin çayını yudumlamadan önce. "Nestor genelde nazik bir çocuktur." Veliaht prensten bahsediyor.
"Tabii..." Geriye yaslandım. "...nazik çocuklar genelde kardeşlerini zehirlerler" Önüme bakarak konuşuyordum.
"Düşünüyorum ki..." Colin fincanını sehpaya koyduğunda rahatsız edici bir ses duyuldu. "...Ateş imparatorluğundan bu kadar nefret ederken beni de es geçmezsiniz, majesteleri?"
Colin yüzüne baktığımda merak karışımı bir şüpheyle karşılaştım. Dudaklarım hafifçe sola doğru kaydı. Ellerimi önümde birleştirmiştim. "Sadece seni mi? Bu nefret kız kardeşini bile es geçmiyordu." Yüzündeki ifade yavaşça soğudu. Gözlerinde garip bir pişmanlık gözüktü. Ama bu kısa süreliydi, çünkü gözlerini benden çekip diğer taraftaki aynadan dışarı bakmıştı. "Ama gerçek şu ki... savaşın ilk yıllarında sizinle karşılaştığımda düşmanımla karşılaşmanın hırsıyla dolmuştum." Derin nefes aldım. "Hatırlar mısınız o zaman sizi sırtınızdan vurmuştum. Yere düştüğünüzde gözlerinizde hâlâ bana karşı şefkat gördüm." Kaşlarımı kaldırıp indirdim. "İntikam veya öfke değil, şefkat, sevgi." Bakışlarını camdan çekip bana dikti. "O yüzden o günden itibaren benim can kardeşim oldun."
"Can kardeşi... bazen daha yücedir kan kardeşinden." Kafasını aşağı yukarı sallayarak konuşmuştu. "Bende", dedi gülümseyerek, "bütün insanlara sonsuz sevgi var." Yere baktı. "Prens Nestor hâlâ bir çocuk." Oysa yaşı benden büyüktü. "O yüzden onu sadece izleyerek yetinmelerini söyledim." Colin'in bilge tavırları cümlelerini renklendirmişti.
Bir şeyler söylemedim. Alcander de aynı şekilde sessizdi. Bu sessizliği susturan yine Colin oldu: "Savaş bitti, ama her şeyi kaybetmişiz gibi." Bu savaş süresinde savaş giden topraklar hayli zarar görmüştü. Ahali zor durumdaydı. Sayları bile azalmıştı. Vahşi İblisler hareket eden her şeyi öldürüyordu. "Her şeyini kaybetmiş ama koca bir dünyayı kazanmış adamlara ne söylenir ki?" Fazla naif... Colin Ateş imparatorluğunun bir ferdi olmak için gereğinden fazla düşünceli. Sadece bir defa karşılaşmamıza rağmen özellikle imparatoriçeden -Colin'in annesinden- hiç hazzetmezdim. Sehpaya eğilip yeniden fincanını aldı.
"Öyle", dedim beyaz fincanına bakarken, "Canavarları öldürmek için hepimiz canavara dönüştük." Gözlerim dalgındı.
✼
At arabasına doğru yürüdüm. Bizim dünyamız teknosihir kullanmaktaydı. At arabasının atları da nadir bulunan sihirli varlıklardı. Böyle atlar sadece zenginlerin alabileceği kadar fazla pahalıydı. Su imparatorluğuna geri dönmeliydim. Yokluğumu fırsat bilenler şimdiden arşa kalkmış olmalıydı.
Yanıma varan Alcander baş eğdi. Müsaade ettiğimde başını kaldırmıştı. Rüzgâr akşam olduğu için hafif artmıştı. "Majesteleri, Ateş imparatoriçesi başkentte olmadığınızdan zaman bulup istifade etmiş."
![](https://img.wattpad.com/cover/348407550-288-k953842.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet - Kristal Taç
Viễn tưởngCadı Sofi'nin, prens Ailios'a duyduğu öfke, büyüyle mühürlendiği zaman, taşları yerinden oynatacaktı. Zaman geriye doğru akarken cadı Sofi'nin dileği tüm geçmişi değiştirmiştir. Şimdi onun tek amacı prensin anne ve babasını mahvetmekti. Böylece impa...