7✼

96 7 2
                                    

beş sene önce...

Sapphire,

Az buz ışık varan odada önüme konulmuş tepsideki çorbayı yiyordum. Sarayın terk edilmiş, merkezden oldukça uzak olan bir bölgesinde yaşıyordum. İmparatoriçeye göre böyle bir yaşam benim gibi birisi için 'lütuf'tu. Gözlerimi kaldırıp önümdeki dar ve uzun camdan dışarı baktım. Güneş yenice batmaktaydı. Acaba o yine beni görmeye gelir miydi?

Çorbamdan bir yudum alıp yüzümü buruşturdum. "Eskiden kalma gibi." Kaşığı bırakıp bugünümü sadece ekmekle yola vermek için elimi ekmeğe uzattım. "Çok sert." Ekmek parmaklarımla bölünmeyecek kadar sertti. Yüzümdeki memnuniyetsiz ifadeyle ekmeğe bakarken hiç ses çıkmayan koridorlarda ayak sesleri yükseldi.

Kim gelirdi ki? Buralar unutulmuş yerlerdi. Kapıya doğru bakmak için kafamı sağa çevirdim. Aslında odam genişti, çünkü tüm saray odaları büyük tasarlanmıştı. Kapı dövüldüğünde bir süre sessiz durdum. "Prenses?" Kalın bir ses kulağıma vardığında gözlerimi kırpıştırdım. "Eğer müsaitseniz giriyoruz?"

Sandalyeden kalkıp, "Girebilirsiniz", dedim.

İçeri geçen üç muhafız önümde dikildi. Peşlerinden ise neler olduğunu anlamak için bu kata bakan iki hizmetçi gelmişti. "Prenses, imparator sizi bekliyor."

"Beni mi?" Tek kaşımı kaldırdım. Bu nasıl olabilirdi? İmparatorun varlığımı bile unuttuğunu sanıyordum. Şimdi ansızın çağırması... Yok, hayır, hayra alamet olamaz. "İzin verin, hazırlanayım." Gerçi sadece üç elbisem vardı, ama en azından şimdikinden daha iyi birisini bulabilirdim.

Muhafızlardan biri elini kaldırıp işaret etti. İçeri geçen yeni bir muhafız elindeki poşetleri yatağa bırakmıştı. "Bugün giyeceğiniz elbise ve aksesuarlar." Daha sonra hizmetçilerden birine baktı. "Prensesi hızlıca hazır edin. Oldukça özenli olmalı. İmparatorun konukları var."

İmparatorun konukları neden benimle ilgileniyor? Muhafızlar odadan çıktığında hizmetçiler etrafımı sardı.

Aynada baktığım kendimi tanıyamaz olmuştum. Her zaman açık bıraktığım saçlarımın üst kısmı toplanmıştı ve parlak pembe çiçekli toka bile takmışlardı. Elbisem de oldukça göz alıcı, etki bırakıcıydı. Omuzları açık ve aşağı kısmı kabarıktı. Göğüs kısmında ise elbisenin rengiyle aynı pembe çiçekli desenler vardı.

Hizmetçi elime bileklik takarken onu izledim. İlk defa bir bilekliğim oluyordu. Gerçi şu an üzerimdeki her şey ilk defaydı. Önceden de güzel elbiseler gönderilmişti, çünkü aile tabloları çizilirken imparator ailesine yakışır olmalıydım. Ne de olsa herkes beni imparatoriçenin kızı biliyordu. İmparatoriçe aldatılmıştı, gururunu ayaklar altına almamak için beni kabul etti. İmparator ise pişman olduğunu dile getirip ona yalvardı. Ardından ise annemin ailesini susturmak için dayıma unvan verildi. Diğer hizmetçi küpeleri takıyordu. Sıra gerdanlığıma geldiğinde hizmetçi kutudan narin bir kolye çıkarttı; üzerinde yine çiçek vardı.

Hazırlık tamamlandığında ayağa kalktım. "Oldukça güzel olduğunuz, prenses." Hizmetçinin söylediği ile gülümsedim. Kendimi ilk defa prenses gibi hissetmiştim; bugünü hiçbir zaman unutmayacağım.

Muhafızların ısrarcı tutumu yüzünden aynada daha fazla kendimi izlemek keyfini tadamadan yürümeye koyuldum. Aşağı kata inmeye başladığımızda nedenini anlamadım, lakin daha önceden de söylenen her şeyi sorgu sualsiz yaptığımdan sadece onları izledim. Sarayın çıkışına vardığımda beni bir at arabası bekliyordu. Muhafız kapıyı açtığında gözlerimi at arabasının adete bir oteli andıran iç dekoruna baktım. Sakıngan bakışlarımı gören muhafız konuştu: "İmparatoriçemiz esas saraya kadar yorulmamanız için at arabası gönderdi." Aslında saraylar arasında geçit vardı, ama buradan esas saraya gitmek yarım saat alırdı.

Lanet - Kristal TaçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin