Fedor,
Aklıma gelmişken Aidios benim için pelerin hazırlayacağını söylemişti. At arabasının camından dışarıyı izlerken bunları düşünüyordum. Bacağımı bacağımın üstüne atmıştım. Bana, "Sizin için pelerin hazırlayacağım. Eğer kahraman olarak dönerseniz pelerine ihtiyacınız olacak", demişti. Karşılığında ise, "Müteşekkirim, lakin pek becerikli olmadığından bir şey beklemiyorum", yanıtını duymuştu. Pelerinimi hazırlamış mıydı acaba? Yoksa tamamen unutmuş muydu? O kadar kaba cevap verdiğim için üzülmüş olmalıydı. Yine de eğer pelerinimi hazır ederse bu yüzden ondan özür bile dileyebilirdim.
At arabası durduğunda Alcander'e baktım. "Eve vardık, majesteleri." Kafamla onayladım.
At arabasından indiğimde çoktan gece olmuştu. Siyah pelerinlerimizi takıyorduk. Önümüzdeki heybetli eve baktım. "Burada çalışıyor." Alcander de benimle, eve bakıyordu. "Çocuk yurdu. Burada büyümüş ve şimdi gidecek yeri olmadığı için burada çalışıyor."
Kaşlarımı çattım. "İsmi ne demiştin?"
"Themis." Bana baktı. "Haber göndermişti. Sizi bekliyor."
Adımlarım harekete geçti. Yolu geçip büyük eve yaklaştık. Eski püskü parmaklıklardan bir kapıydı. Kapıyı açıp bahçeye geçmiştik. Bahçe aynı savaş topraklarındaki aurayı yansıtıyordu. Canlı hiçbir şey yok gibiydi. İlgisizlikten kurumuş çiçekler... aslında olaya biraz da felsefi bir yaklaşım sunuyordu. İlgisizlikten... evet, her şey ilgisizlikten ölür.
Kapıya varmak için basamakları çıktık. Yaklaşıp üzerinde çizikler olan eski kapıyı tıklattım. Kısa sürede kapı açılmıştı. Genç bir kadın kapıya vücudunu kapıya bastırmış, bizi izliyordu. Üzerindeki siyah kıyafet artık çok yıkandığı için griye dönmekteydi. Başına bağladığı beyaz eşarptan dağınık saçları çıkıyordu. Hayır, aslında oldukça özenli olmaya çalışmıştı, ama olabildiği sadece buydu.
"Kime bakmıştınız?" diye sordu korkan gözlerle. Kalbinin korkudan güm güm attığını buracıktan bile duyabiliyordum.
Sağımda dikilen Alcander konuştu. "Themis." Küçümseyen bakışlarla kadını baştan sona inceledikten sonra yeniden dudaklarını araladı. "Siz misiniz?"
Kız başını onaylar anlamda salladı. "Siz", dedi önce bana, daha sonra Alcander'e bakarak, "imparatorun adamları mısınız?"
Alcander aniden elimi kapıya vurdu. "Böyle şeyleri uluorta yerde konuşmayın."
Kadın korkarak kafasını aşağı yukarı salladı. "Beni izleyin." Hâlâ Alcander'e bakmaya devam ediyordu.
Alcander hareketlendiğinde ben de onları izlemeye koyuldum. Eski merdivenler, her adımda ciyaklayan zemin, soyulmakta olan duvarlar...
Sonunda ışık gelen odaya vardık. İçeri geçen ikilinin peşindeydim. Mutfağa geçtiğimizde geniş odayı aydınlatan tek lambayı fark ettim. Kadın bizim için sandalye koyduğu sırada Alcander onun elinden alıp kendisi sandalyeleri düzenlemişti. O sırada etrafı izlemeye devam ettim. Musluk kısa aralarla damlıyordu. Gölge kapların üzerini kapladığı için orayı pek aydın seçemedim. Duvarlarda çiçek desenli duvar kâğıdı vardı; üzeri o kadar silinmişti ki çiçekler bile zar zor anlaşılıyordu.
"Sizi bekliyordum", dedi Themis. Kafamı çevirip konuşan kadına baktım. Eliyle oturmamızı söylediğinde sandalyelere geçmiştik; eski dursa da sağlamlardı. Üzerinde birkaç defa çalışılmış gibilerdi.
Biz oturduğumuzda Themis de oturdu. "Burada kaç çocuk var?" Merakımdan sordum.
"On altı." Ellerini önünde birleştirmişti. Baş parmaklarını tırnakları ile deliyordu; heyecandan olduğunu varsaydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lanet - Kristal Taç
FantasyCadı Sofi'nin, prens Ailios'a duyduğu öfke, büyüyle mühürlendiği zaman, taşları yerinden oynatacaktı. Zaman geriye doğru akarken cadı Sofi'nin dileği tüm geçmişi değiştirmiştir. Şimdi onun tek amacı prensin anne ve babasını mahvetmekti. Böylece impa...