Taehyung
Yemekten sonra bir süre daha masada oturduk.
"Özür dilerim Taehyung." dedi Jungkook, kaçırılmam konusunda kendini mi suçluyordu?
"Senin suçun değildi Jungkook."
"Benim suçumdu, seni evine bırakabilirdim. Günlerce orada nasıl dayandın?" diye yanıtladı.
Bir süre gözlerinin içine baktım, ardından derin bir nefes alıp "Aslında, sormak istediğim bir şey var." dedim. Bu soru aklımı çok kurcalıyordu.
"Elbette, Taehyung."
"Park Bogum kim?" Onun için değerli biri olduğumu söylemişti First. Onu tanımak istiyordum. Ben onu gördüğümde Jimin ile çekip gitti.
Sadece yüzüme şaşkın ifadelerle baktı, onu kesinlikle tanıyordu. Benden gizlememesi gerekiyordu, Park Bogum'un benimle bir bağlantısı vardı ve ben bu ipin ucunu bırakmayacaktım.
"Zamanı gelince anlatacağım Taehyung, ancak o zaman şu an değil." dedi ve masadan kalkıp odasına gitti. Onun ardından Jimin:
"Bulaşıklarla ben ilgilenirim Taehyung, git." dedi anlayışla kafasını sallayarak. Bir süre bakındım, ardından onaylarcasına kafamı salladım ve dudak kıvırarak Jungkook'un odasına doğru gittim. Odasına hiç girmemiştim ancak nerede olduğunu biliyordum. Koridor boyunca yürüdüm ve merdivenlerden çıktım, odası merdivenin sonundaki koridora bağlanıyordu. Kapıyı tıklatma ihtiyacı bile duymadan odaya daldım.
"Beni dinlemen lazım." dedim ve odada ayakta donup kaldım. Odaya bir göz gezdirdim benim için oldukça şıktı.
Odadaki koltuklara oturmuş şarap içiyordu. Yanına doğru yavaş adımlarla ilerledim.
"Jungkook..." dedim oturduğu koltuğun yanında durdum. Gözleri dolmuştu, sadece bir noktaya odaklanmış bir şey düşünüyordu. Arkada sakin ve huzurlu bir şarkı çalıyordu. Gözleri kızarmış bir şekilde bana döndü.
"Özür dilerim Taehyung." kendini suçluyordu, her şey için. Şarkının nakaratına yaklaşmıştık. Onu ellerinden tuttum ve ayağa kaldırdım. Ellerimle yavaş ve yumuşak dokunuşlarla göz yaşlarını sildim. Bir elimle elini tuttum, diğer elimle elini omzuma atıp, elimi beline koydum. Yavaşça bir sağa bir sola sallandık. Işıklar kapalıydı etrafı bir mum aydınlatıyordu. Birbirimizi net göremesek bile, nefesi yüzüme çarpıyordu. Yavaşça bana yaklaştı ve başını omzuma koydu. O sırada ellerini boynumda birleştirdi ve bir sağa bir sola sallanmaya devam ettik.
The world was on fire and no-one could save me but you
- Dünya yanıyordu ve senden başka kimse beni kurtaramazdı-
It's strange what desire will make foolish people do
-Aptalca insanların ne tür bir arzu duyacağı garip-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevertheless // TAEKOOK
Fanfic"Bu bir kelebek ağrısıydı, vaktim yoktu onu iyileştiremezdim. Kaçmam gereken bir hayat, yetişmem gereken bir ölüm vardı." . . . Nevertheless . .