Uyandığımızda saat yaklaşık 11.00'di. Jungkook uyurken ona kahvaltı hazırlamak için mutfağa gittim. Sevdiği şeyleri bilmiyordum, ama ona patates asla yapmayacaktım. Patatesten hoşlanmıyor gibiydi. Oraları kurcalamayacağıma kendime söz verip işime geri döndüm. Omlet ve biraz hamur işi yapmaya karar verdim. Hamuru yaptım ve mayalanması için kenara koydum.
Mayalandıktan sonra alıp tezgaha koydum. Hamuru açıyordum ki bir çift kolun bedenimi sardığını hissettim. Jungkook çenesini omzuma gömüp bana sıkı sıkı sarıldı. Onun olduğunu anlayınca gülümsedim ve sağa sola sallandım. Kokumu içerisine çekti.
"Ne yapıyorsun doktor?" diye merakla gözlerini tezgahta gezdirdi.
"Kahvaltı." diye yanıtladım bende.
"Hım, ben sadece salata alayım sana afiyet olsun." dediği şey ile şaşırıp hızla ona döndüm.
"Neden?" diye sordum hızlı ve meraklı gözlerimle.
"Kahvaltı yapmıyorum."
"Neden?"
"Kaplumbağa deden Taehyung, işine dön." dedi ve alnıma hafifçe vurdu. Ama bunu yaparken otuz iki diş sırıtıyordu. Ben kendi kahvaltımı hazırlarken o da yan tarafımda kendine sessizce salata yapıyordu.
"Salata sever misin?" diye sordum. Doğramayı kesip kısa bir süre başını salladı.
"Hım, evet." diye yanıtladı sorumu.
"Anlamsız ama yanında kahve içmeye bayılıyorum." diye de devam etti. Ortak yönlerimiz sanırım çok az vardı.
"Kahve yapayım mı sana da?"
"Hım, hayır." diye yanıt verdim. Ben kahveden nefret ederdim.
"Sevmiyorsun evet, unuttum." unutmuştu, insanlık hali unutabilirdi.
"Unuttun." dedim. Sesim garip çıkmıştı, yüzüm gülüyordu ama sesim o kadar da iyi değildi. Evet unutması beni gerçekten kırmıştı. Kırıldım, yine kırıldım. Soframızı kurduk, o karşıma oturdu ve yemeğe başladık. Yemek masam salonda kapının yan tarafındaydı.
"Doktor, seni daha iyi tanımak istiyorum. Hep ben anlatmadım mı sence de?" dedi. Yüzü birazcık düşmüştü.
"Boş versene Jungkook." dedim umursamadan yemeğime devam ederek. O ise ısrarla gözlerimin içine bakarak "Anlat yavrum." diye yakındı.
"Pekala, ama sonra unut."
"Unutmam, asla." dedi. Unuturdu aslında.
"Benim babam biraz kötü biriydi." diye cümleme başladım. Beni dikkatle dinliyordu, her anımı merak ediyordu.
"Anneme şiddet uyguluyordu, alkolikti. Ben asla baba sevgisi görmedim. Beni hiç dövdü mü diye sorarsan, aslında evet. Ben kendimi dövdürdüm, annemi korumam gerekiyordu. Ailem böyle böyle hep kavga ediyordu. Bir gün evden kaçtım." anlatırken çoktan titremeye başlamıştım. Ellerimden tuttu.
"Sahile gittim ve orada Lalisa ile tanıştım. Kardeşim dediğim kız. Ağlıyordu, annesinin cenazesine gitmemişti. Ona seslendim o da bana döndü. Yanına gittim ve tüm dertlerini dinledim. Evine gidemedi bizim evimize götürdüm. Onu odamda uyutma kararı aldım. Benden küçüktü, korkusuzdu. Aksine ben her şeyden korkardım, en ufak sesten bile." ağlamaya başlamıştım. Ama o göz yaşlarımı silerek devam etmemi istedi.
"Babam uyanmıştı, annem onu durdurmaya çalıştı. Ama o annemi dövdü. Ben annemi korumak adına onun önüne atlamıştım, onun yerine beni dövmüştü. O gün dövülmeme rağmen dünyanın en mutlu insanı olabilirdim. Annemi kurtarmıştım bu çok değerli bir şeydi." titremem artıyordu. Sonumu biliyordum, panik atak geçirebilirim. Sakinleşmeye çalıştım ve devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevertheless // TAEKOOK
Fiksi Penggemar"Bu bir kelebek ağrısıydı, vaktim yoktu onu iyileştiremezdim. Kaçmam gereken bir hayat, yetişmem gereken bir ölüm vardı." . . . Nevertheless . .