O akşam pek bir şey düşünmedim, kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Boşluk beni kendisine doğru çekiyor, cehennem ateşimi harlıyordu. Tanımadığım binlerce insan, tanımadığım tonlarca ses, bana kendimi unutturuyordu. O akşam babam eve gelmeseydi, daha mutlu olabilir miydim?
Sanırım hayır.
Babam bana 'Hayat' denilen şeyin ne kadar ucuz olduğunu öğretmişti. Biri ölür biri gelir. Ölen unutulur. Unutanlar ölür. Unutmak çok zor bir şeydir, her ne kadar ucuzda görünse unutmak, zordur. Şöyle söyleyeyim, bir savaşın ortasındasınız ve elinize bir tabanca tutuşturmuşlar. Eğer hemen tetiği çekmez iseniz karşı taraf vuracak. Ve siz tetiği çekmeyi unutuyorsunuz.
Hepimiz bir boşluk içindeyiz, o boşluğun içinde kayboluyoruz, yolumuzu bulamıyoruz ve belki de artık o boşluğun içinde kaybolmaya alışıyoruz.
Jungkook, gün ışığım olabilir miydi? Karanlık boşluğuma elini koymuş ve ışık saçarak beni kurtarmaya çalışıyordu, kurtarabilir miydi?
Çiçekler sarı ışığı gün ışığı sanıyor, Jeongguk.
Bağırmak istiyorum, insanlara olan nefretimi kusmak istiyorum. Boşluğa onları itmek istiyorum. Ben katilim, gerçeğimi değiştiremem.
Ben ve babam bir katildik, o annemin ben onun.
İki günahkar, tek bir duayla kendilerini affettiremezdi baba.
Kolumuzu ısırarak saatler yapardık küçükken, sanki zamanın canımızı acıtacağını anlarmış gibi. Benim koluma saati hep Lisa yaptı. Onun zamanı benim canımı çok yaktı.
Bazılarımız şiirlere tutunuyor, bazılarımız şarkılara...Bazılarımız filmlere tutunuyor, bazılarımız kitaplara. Sanırım artık insan, tutunamıyor insana. Tutunacak kimsem kalmadı. Tuttuğumda onu uçuruma çektim. Onu sürükledim, ölüme zorladım. Belki de artık yalnız çürümem gerekiyor. İnsansız, hayatsız.
Yine gözlerimi bir sabaha açtım. Alarmımın çalmasına daha bir saat vardı, uyumak istedim ancak uyuyamadım. Yavaşça yattığım yerden kalkıp lavaboya ilerledim. Sabah uyandığımda aynada saatlerce olmasını istediğim hayatı sorgulardım. Son bir kaç günde yaşadığım olayları düşündüm.
Kelebeğin katili Beom Gyu, bana değer veren Bogum. Ve bir kaç günde aşık olduğum Jeon Jeongguk. Peki ya o lanet bodrumda ağlayan Fourth'a ne olmuştu? Gemini, Gun, Off ölmüş müydü? First denilen adam Khaotang'a ne yapmıştı?
Aklımda olan deli soruları bir suyla yıkadım. Yüzüme çarptığım soğuk suyla ayıldığımda, terliklerimi giydim ve mutfağa ilerledim. Mutfak dün akşamdan dolayı biraz dağınıktı. Hatırlamıyorum ancak tezgahın üzerinde soju şişesi vardı. Demek dün akşam biraz içmiştim, buzdolabından akşamdan kalma ilacımı içtim ve salonda biraz uzanmak istedim.
L koltuklara kendimi attım ve bir süre büyük ve ağır hikayelerin olduğu tavanı izledim. Tavanda çok şey yatıyordu. Bakabilene çok şey anlatıyordu şu düz tavan. Ben akşamları uyuyamazdım, kabuslar uyumamı engelliyordu. O anlar sadece tavanı izlerdim, ben bakabiliyordum. Salonun tavanı bana Lili'yi anlatıyordu.
*****
Yanına gittiğimde yerde yatıyordu. Yağmur suları kanını her yere dağıtıyordu. Dizlerimi kırıp yanında durdum.
"Lili, beni bırakmadığını söyle. Yalvarırım, beni bırakmadığını söyle. Lili annem öldü, sen ölme. Nolur ölme! Annem beni bıraktı, sen bırakma. Yalvarırım, yalvarırım. Muzlu süt alacağım Lili, kalk hadi." Kalkmadı, saatlerce yalvardım, kıpırdamadı bile. Muzlu sütü çok severdi. Her buluşmamızda alırdım ona. Bense hiç sevmezdim, bana ilaç tadı veriyordu. Lili kahveyi de çok severdi. Ama kahve benim en nefret ettiğim şeydi.
![](https://img.wattpad.com/cover/345590117-288-k539906.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevertheless // TAEKOOK
Fiksi Penggemar"Bu bir kelebek ağrısıydı, vaktim yoktu onu iyileştiremezdim. Kaçmam gereken bir hayat, yetişmem gereken bir ölüm vardı." . . . Nevertheless . .