Derin bir nefes aldım. Linda bana sırtı dönük Jordon'a bağırıyordu. Konuşmanın gidişatını dinlemeye başladım. Etrafıma bakındım Ellen ve Piet burdaydı. Bu Jordon'nın işiydi ben nasıl onsuz iş yapamazssam o da onlarsız yapamazdı, tabi buda Linda'nın burda ne halt ettiğini açıklardı.
"O Kızıl sürtük size ne yaptı böyle?" Linda etrafına bakındı.
"Linda git burdan hadi Amelie birazdan burda olur seni görmesin olay çıkar" Linda iyice sinirlendi eşraftaki lambaları ittirmeye başladı. Jordon oturduğu yerden kalkıp onu tutmaya çalıştı.
"O orospu bunu ödeyecek elimden her şeyimi aldı. Onu o geldiği yere geri sokacağım." her şeye tahammülüm olurda geçmişim hakkında konuşulduğu zaman sınırlarımı kaybederim. Linda, Jordon'ı itince sakladığım yerden çıktım.
"Linda burda ne işin var?" Linda benden bir kaç yaş daha büyüktü ama o babasının dizinin dibindeki süs köpeğinden farklı davranmıyordu.
"Amelie! Burada bitmedi hayatını maffedicem senin. Londra'da seni kimse tanıyamıcak." Linda'ya gülmeye başladım hatta ötesine gidip kahkaha atıyordum. Linda! Zavallı Linda! Bana bir şey yapabileceğini sanıyordu.
"Kendini parmakla sürtük." Jordon kapıda bekleyen iri adama işaret edince adam Linda'yı kapıya sürükledi. Jordon'a hayranla bakmaya başladım.
"Vay be koruma ha?" Jordon ellerini havaya kaldırdı.
"Bunu baban göndermiş sanırım isabetli bir karar." ahh babam! Doğru ya panik babam! Linda'yı umursamayarak etrafa bakındım.
"Jordon her şey bitmiş gibi ha ne dersin bir yemeği haketmedik mi?" Jordon, Ellen ve Piet'ide çağırınca yan taraftaki restoranta geçtik. Restorantın içi boştu bizim haricimizde bir kişi vardı. Miğdem boş olduğundan arada bir çıkarttığı sinir bozucu sesleri duymamazlıktan geldim. Kendime bir bonfile yanında da şampanya söyledim. Bu yemek birazcık dördümüz arasında kutlamaya dönüşmüştü. Garsonlar bize yemeklerini getirmeden bir ön masadaki beyefendiye hizmet ediyorlardı yaklaşık on dakika daha bu böyle devam etti.
"Bakar mısınız?" garsonu elimle çağırdım.
"Buyrun efendim?" gelen garsonun diğerlerine göre yaşı küçüktü ona ablası gibi yaklaşmaya çalıştım. Üzerinde yazan isim etiketine baktım ismi Barry'di.
"Barry bu ahmaklar neden bizim değilde o masanın servisiyle ilgileniyor?"
"Şey efendim o Bay Alexander Marino bilirsiniz ki kendisi dünyaca ünlü bir aşçı restoranımızı geliştirmek üzere geldi." çocuk küçük ve sevimli olabilrdi ama neden hala bizimle ilgilenmediklerini söyleyemedi.
"Barry ben sana kim diye sormadım neden benim yemeğim gelmedi onu soruyorum?" acıkmıştım buda beni benlikten çıkartıyordu.
"Efendim şey şu an tüm aşçılar ona yemeklerini tattırmak için hünerlerini sergiliyor." ah işte bu tüm ayarımı kaçırabilirdi, elimdeki kumaş peçeteyi masaya koydum.
"Afedersiniz çocuklar ben birazdan gelirim." Jordon ne yapacağımı az çok tahmin edebiliyordu bu nedenle bana yerimden kalkmamam için bakışlar attı ama onu görmezden geldim ve masadan kalkıp bir ön masadaki kalabalığın arasına girdim. Ve doğruca masaya oturdum.
"Hanımefendi de kim?" konuşan adamın yüzüne bakmadım boş olan tabağı aşçıların yaptığı nefis yemeklerle doldurdum.
"Arka masada oturan arkadaşlarım ve ben yarım saattir servis bekliyoruz senin o boş miğdeni bedavaya doldurman benim sinirlerimi bozdu bay Marino!" tabağı hala dolduruyordum. Şef garson yanıma geldi ve kulağıma eğilip konuşmaya başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alev Alev (Tamamlandı)
ПриключенияBir asiyi uysallaştırabilen biri varsa o da kendinden çok daha asi! O haya felsefesinde tek bir anlam barındırır; "Güzel ölmek için yaşa! Cehennemin içinde cennet kapısını arıyorsanız burası yanlış bir mekan!" Bir fırtına tek sizi alıp götürmez o an...