04

2K 50 17
                                    

Saat neredeyse 12 ye geliyordu. Bavullarımı arabaya yerleştirip kulübe gitmiştim. Pasaport işlemlerini çoktan yapmışlardı. Arabamı otoparka park edip bavullarımla yukarıya çıktım.

"Hoş geldin." Dedi Barış elimdeki bavulları alarak.
"Hoş buldum."
"Gel otobüsün olduğu yere geçelim."
"Tamam."

Birlikte otobüse doğru gitmiştik. Bavullarımı otobüsün bagajına yerleştirdikten sonra toplanma alanına gittik.

"Yoklama alıyorum arkadaşlar!" Dedi görevli.

Yoklama işi bittikten sonra pasaportlarımızı ve yaka kartlarımızı verdiler. Otobüse binip yerlerimize oturduk. Barış benim yanımda oturuyordu. Arka taraflara geçmiştik.

"Vardığımızda veya önemli bir şey olduğunda uyandırırsın." Dedikten sonra kulaklığımı takıp gözlerimi kapattım. Yavaş yavaş dalmaya başlayınca kafamı omzuna koydum.

"Umay!" Gözlerimi yarım yamalak açmış bana bakan Barışa bakıyordum.
"Geldik." Dedi gülümseyerek. Gözlerimi açabildikten sonra elinde tuttuğu kulaklığımı alıp boynuma taktım.
"İnelim mi?" Dedi ayağa kalkarak.

Başımla onayladıktan sonra çantamı alıp otobüsten indik. Bagajdan bavullarımızı alıp havalimanına girdik. Pasaportlarımızı teslim ettikten sonra uçağımızın gelmesini beklemek için bekleme salonuna geçtik. Uykum olduğu için kulaklığımı takıp gözlerimi kapattım. Yanıma birinin oturduğunu hissediyordum ama gözlerimi açmaya üşeniyordum. Eliyle kafamı omzuna yaslamıştı, Barış. Gözlerimi açıp yüzüne baktım. Gülümsüyordu. Ben de gülümseyip başımı omzuna koydum ama kulaklığım rahatsız ettiği için çıkartmıştım. Üzerime kendi hırkasını örtmüştü, gözlerim kapalı olsa bile ne yaptığını hissedebiliyordum. Onun omzuna başımı koyduğumu bildiğim için bir türlü dalamıyordum. En sonunda görevli pasaportlarımızı vermeye gelince kalktım. Biraz daha bekledikten sonra uçağımız geldi ve biz de uçağa binmiştik. Benim koltuğum biraz ön taraflarda, onun koltuğu ise arka taraftaydı. Yaklaşık 3 saat sonra uçaktan inmiştik. Yanımıza bir rehber geldi ama türkçe bilmediği için ben çevirmenlik yapıyordum. Kalacağımız otele gidip odalarımıza yerleştik. Tek kız ben olduğum için tek kişilik odaya yerleşmiştim. Dolaba kıyafetlerimi koyduktan sonra bir kahve alıp otelin terasına çıktım. Bizimkiler de oradaydı ama onlara selam verip başka yere geçtim.

"Nasılsın?"
"İyiyim, sen?"
"Ben de iyiyim."
"Bu arada hırkan ben de kaldı."
"Kalsın, bir şey olmaz."
"Ama-"
"Sen de kalsın."
"Peki. Kahve içer misin?"
"Olur."
"Gel o zaman."

Birlikte odama inip kahve almıştık.

"Sen kahve mi getirdin?"
"Aç kalırım diye abur cubur da almıştım."
"Çok zekice."
"Yer miyiz?"
"Olur. Ben de sana yemek ısmarlarım ödeşiriz."
"Hayır. Geçen sen ödemiştin hesabı."
"O sayılmaz."
"Niye?"
"İşte."
"İyi peki. Türkiye de ödersin."
"Tamam anlaştık."

Abur cuburları odadaki masaya koymuştum. Birlikte sandalyelere oturup yemeye başladık.

"Maç ne zaman?"
"3 gün sonra."
"Yarın antrenman var o zaman."
"Hayır. Yarın gezecekmişiz. Diğer gün antrenman."
"Anladım."
"Sen de geleceksin değil mi?"
"Muhtemelen. Size rehberlik yapacağım sanırım."
"İyi güzel."

Biraz sessizlik olduktan sonra sessizliği bozan Barış oldu.

"Şey, dudağının kenarında şey kalmış."
"Ne kalmış?"
"Bekle." Elini uzatıp dudağımın kenarına dokunarak gözlerime baktı. Gözleri, o kadar güzeldi ki. Gözlerimi kırpmamla bakışmamız sona ermişti.
"Ben gideyim artık."
"Peki, yarın görüşürüz."
"İyi geceler."
"İyi geceler."

O gittikten sonra etrafı toplayıp üstümü değiştirdim ve uyudum. Sabah olduğunda kahvaltı için aşağıya inmiştim. Neredeyse herkes oradaydı ben de tabağımı alıp onların yanına gittim.

"Günaydın!" Dedi Kerem.
"Günaydın. Afiyet olsun." Derken Barışla göz göze geldik.
"Günaydın." Diyerek yanındaki boş yeri gösterdi. Gülümseyerek oraya oturdum.
"İyi uyudun mu?" Dedi kulağıma fısıldayarak.
"Hıhı." Dedim sessizce başımı sallayarak.

Hep birlikte kahvaltı yaptıktan sonra herkes odasına çıktı, hazırlanmak için. Ben de odama çıkıp üstüme yazlık bir elbisemi giydim. Mavi, kareli ve boyu diz kapağıma kadardı. Altına beyaz converselerimi giymiştim. Beyaz çantamı da aldıktan sonra odadan çıktım. Otelin önündeki otobüse binmiştim. Cam kenarında boş bir koltuğa oturdum.

"Selam millet!" Diyerek otobüse bindi Barış.
"Aleyküm selam kardeşim." Dedi Kerem.
"Abi niye bu kadar süslesin anlamadım." Dedi Kazımcan.
"Abin birileri için-" Barış bağırarak öksürmeye başladı.
"Anladım." Dedi Kazımcan.
"Ne anladım acaba?" Dedi Barış.
"Ne anladım yurdagül ne anladın!" Dedi gülerek Yunus.
"Çok komiksin Yunus." Dedi Kerem.
"Her neyse siz devam edin boş konuşmaya." Diyerek Umay'ın yanına oturdu.

"Çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim. Sen de her zamanki gibi yakışıklısın."
"Her zamanki gibi mi?"
"Hıhı."
"Çok tatlısın."
"Ne?" Gülümseyerek önüne döndü.

Otobüs hareket etmeye başlamıştı. Bir yarım saat sonra Juventus Stadyumu'na gelmiştik. Rehberlik eden adam türkçe bilmediği için yine ben çevirmenlik yapmıştım.
Stadyumu gezdikten sonra Torino Olimpiyat Stadyumu'nu da gezmiştik. Yemek yemek için bir restorana gittik. Tabii herkes pizza söylemişti. Yemeklerimizi de yedikten sonra bazı yerleri de gezip otele döndük. Akşam olduğu için herkes odasına çekilmişti ben de terasa çıktım. Barış da oradaydı.

"Selam."
"Selam."
"Nasılsın?"
"İyiyim, sen nasılsın?"
"Yorgunum biraz."
"Çevirmenlik zor olmalı."
"İtalyancam var ama ingilizcem gibi değil. O yüzden biraz zorlandım ama çok şükür hallettik."
"Otursana." Dedi yanındaki boş yeri göstererek.
"Pizzalar güzeldi."
"Keşke bir daha gitsek."
"Çocuk gibisin."
"Ne?"
"Yok bir şey."
"İyi öyle olsun."

Uzun uzun birbirimize baktıktan sonra yavaşça bana doğru yaklaştı. Aramızda bir kaç santim kalınca gözlerimi kapattım.

İLK GÖRÜŞ (BARIŞ ALPER YILMAZ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin